24 Aralık 2013 Salı

Ezine Çömlek Peyniri



Çanakkale Cuma pazarında iki ayrı yerde çömlek peyniri satılmakta. İlk gördüğüm örnek kaliteli koyun sütünden imal edilmiş olan çömlek peyniri. Ulaş peynircilik'ten Soner Ulaş'tan kısa bilgiler aldım. Depme çömlek tulumu adıyla üretilen ve nisan- mayıs aylarında çömleklere basılan bu peynirler, ancak eylül ayından sonra satışa sunulabiliyormuş. En azından 5 ay dinleniyor çömlekte. Böylece hem suyun fazlası uzaklaşmış oluyor hem de peynir daha aromatik bir lezzete kavuşuyor. Fotoğraftaki örnek çömleği ile birlikte 18 Kg. civarında gelmekte. Ezine Yavaşlar köyünde üretilen bu peynirlerin kullanıldığı çömleklerin astar dekorlu eski Akköy çömlekleri olduğunu fark edince fotoğrafını çekmeden edemedim. Ne güzel ki az da olsa seramiklerin böylesi bir alanda kullanılmaya devam ettiğini görebilmek mutluluk verici.







Diğer satıcı ise Suzan Canvermez. Ezine'nin Çetmi köyünde hem keçi  hem de koyun sütü kullanarak iki ayrı tipte çömlek peyniri üretmekte. Mayıs ayında ürettiği peynirleri en az 6 ay dinlendirdikten sonra kilosunu 25 TL. den satmakta. Suzan hanım aslen salt peynir üreticisi olmadığından tezgahında farklı ürünler bulabilmek de mümkün. Kişisel olarak keçi sütü kullanıldığında, lezzeti damakta daha yoğun bir tat bırakmakta. Bu nedenle kişisel olarak ben keçi sütünden üretileni tercih etmekteyim. Peynirleri saklamakta olduğu çift kulplu çömlekler yaklaşık 12 Kg. ürün kapasiteli.
 




Bu tür peyniri ilk kez 1995 yılında Avanos pazarından satın almıştım. Son gidişimde tekrar satın alma şansına kavuştuğum için ayrıca sevinmiştim. Yalnız Çanakkale üretimleri ile aralarında belirgin bir fark var. Burada peyniri çömlekte daha uzun süre bekletildiğini sanıyorum çünkü lezzeti daha konsantre, neredeyse Rokfor peyniri ayarında bir kalite söz konusu. Son olarak denememmiş olanlar varsa mutlaka bu tür peyniri denemelerini öneririm.

10 Temmuz 2013 Çarşamba

Tuvalet Kağıdı Yerine Seramik Disk

Tuvalet kültürü, tarihçesi ve hijyeni konusunda yapılan pek çok çalışma mevcut. Tuvaletlerde kullanılan ürün çeşitliliğinde, mevzuya seramik kullanımı açısından bakıldığında, vitrifiye seramiklerin vaz geçilmez olduğu da muhakkak. Lavabo, bide, klozet ve küçük aksesuarların üretiminde seramiğin yerini alacak alternatif çok fazla malzeme henüz yok. Günümüzde lavabo ve rezervuar gibi ürünler bir takım alternatif malzemelerden üretilse de,  genellikle estetik zevki olanların kullanmayı tercih etmeyecekleri bir gerçek. Tuvalet kültürünün gelişimi antik döneme kadar geriye gitmektedir. Antik Romalılar'ın seramiği tuvaletlerde farklı bir amaç için daha kullandıklarını öğrenene kadar, seramiğin kullanım alanının bu kadar sıra dışı olabileceğini tahmin edemezdim. Antik Roma sosyal hayatında kullanılan genel tuvaletleri, Anadolu'daki önemli antik yerleşimlerde görmüş olanlar mutlaka hatırlayacaktır. İnsanların birbirlerinden çekinmeksizin, ihtiyaçlarını topluca  giderdikleri bu tuvaletler, yan yana sıralanmış oturma yerleri ve önlerinde akıp giden temizlenme suyu ile günümüzle kıyaslandığında oldukça ilkel ve sıra dışı mekanlardır. Kişisel hijyen için, ucunda doğal sünger bulunan sopalar, temizlenme amacıyla kullanılmaktaydı. İşi bitince bu temizlenme sopalarının bir başka kişi tarafından kullanılıp kullanılmadığının düşüncesi bile huzursuzluk verici. Günümüzde böyle bir uygulamanın kabul edilebilirliği üzerinde düşünmek gerekir. Zamanında medeni oldukları kabul edilen toplum ve uygarlıkların bile bu denli önemli konularda, ne denli ilkel olduklarını görebiliyoruz. Böyle bir durumda devreye tek kullanımlık çözümlerin girmesi gerektiğini günümüzde kimse reddedemez. İşte bu noktada atılmış olabilecek önemli bir adım yine antik Romalılarca seramik alanında gerçekleştirilmiştir.

50 yıl öncesine kadar, seramik oyun taşı olarak değerlendirilen fakat günümüzde British Museum uzmanlarınca, antik bir artifakt olan pessoi adlı seramiğin, tuvalet kağıdı yerine yeniden sınıflandırılmasıyla sonuçlanan bu durum, fonksiyonellik açısından tuvalet kağıdının atası olma özelliğini kazanarak kişisel temizlik ve hijyen için kullanıldığını önermektedir. Müze küratörü Dr. Robert Symmons bu konuyla ilgili yapılan araştırmanın da, British Medical Journal'da yayınlandığını duyurmuştur. Ayrıca konuyla ilgili olarak Paris'teki Raymond Poincaré Üniversitesi adli tıp hastahanesinde görev yapan Fransız Yrd.Doçent. Phillipe Charlier ise kişisel temizlik için  bu pessoi adlı bu disklerden 3 adet kullanmanın yeterli olduğunu ve yuvarlatılmış olan kenarlarıyla kullanıcıların yaşayacağı anal travmanın en aza indirildiğini de belirtmektedir.

Genellikle disk şeklinde, tavla pulundan daha irice (genellikle 2,5-10 cm. çapında) seramikten şekillendirilen bu ürünlerin tuvaletlerdeki kullanımını tespit etmeden önce, iki farklı amaçla daha kullanıldıklarını biliyordum. Birinci kullanımı amfora gibi seramik kapların ağızlarını kapatmakta kullanılıyordu. Diğer ise antik taş oyunlarında (patteia, poleis) oyun pulu olarak kullanılmalarıydı. Bu seramiklerin, kırılan değişik seramik objelerin parçalardan yeniden şekillendirilen bu disklerin, sert bir seminde düzeltilerek yuvarlatıldıkları da bilinmekte, özel olarak üretildikleri de.

Tuvalette pessoi kullanımının her ne kadar ilk kez Romalılarca kullanıldığı belirtilse de, kırmızı figür dekorlu geç arkaik dönemde üretilmiş bir kylix tondosunda yer alan resim, antik bir Yunanlı'yı elinde pessoi benzeri bir cisimle temizlenmeye çalışırken betimler. Görüntüde figürün elindeki objenin bir kumaş, deri, ya da kağıt parçası olmadığı anlaşılmaktadır. Dolayısı ile  M.Ö. 510-500 yıllarına tarihlenen bu seramik resmi, pessoinin bu türdeki kullanımının daha eskilere dayanmakta olduğunun bir kanıtı olabilir. Başlangıcı hangi tarihe dayanırsa dayansın, sonuçta böyle bir uygulamanın tespit edilmesi, tuvalet kültürü içinde seramiğin farklı bir şekilde daha kullanılmış olduğunu ortaya koymakta.
Yunan kylix tondosu, Geç Arkaik Dönem, M.Ö. 510–500 Ambrossios Ressamı



Çanakkale Assos kökenli, siyah figür tekniğinde dekorlanmış arkaik dönem pessoi.



Sözü uzatmadan yukarıdaki örneği öğrencilik yıllarımda fotoğrafladığımı ve her ne kadar köşeleri yuvarlatılmış olsa da işlevsellik adına bir seramiğin böyle bir amaç için kullanılmasını bir seramikçi olarak hoş karşılamadığımı belirtmeliyim.

Kaynaklar:
-Gregory Zorzos, Atherma Pessoi, CreateSpace, 2009, Yunanistan
-Philippe Charlier, Luc Brun, Clarisse Prêtre, Isabelle Huynh-Charlier, "Toilet hygiene in the classical era", BMJ 2012;345:e8287 doi: 10.1136/bmj.e8287 (17 December 2012), sf:1-3
http://www.catholic.org/international/international_story.php?id=49372
http://commonconstitutionalist.com/fun-stuff/a-crappy-game/

Bu makaledeki yazı ve görseller izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

RICHARD NOTKIN ve YIXING DEMLİKLERİ

Yixing, Çin’in Jiangsu eyaletindeki bir merkez adı olmakla beraber, “Yixing Seramikleri” olarak adlandırılan çay takımları da, adını ilk üretildiği bu kentten almıştır. İşlevsel demlikler ve çay setleri olarak üretilen bu seramikler, geçmişte geleneksel çay törenlerinde, günümüzde ise çay servisinde kullanılmaktadırlar. Bu seramikler Avrupa’ya ilk defa Çin’den, çayla birlikte 1610’da bir Hollanda limanından gelmiştir. [1]

Geçmişten günümüze, seramik üreticileri ve sanatçıları da bu amaçla farklı seramikler şekillendirmişlerdir. Modern seramikçiler ve tasarımcılar tarafından üretilen demlik ve fincanlar, kimi zaman fonksiyonellikten uzaklaşarak, birer sanat eseri haline dönüşmektedir.

Seramik demliklerinde bu yorumu ve dönüşümü gerçekleştiren seramikçilerden biri de Richard Notkin’dir. Eserlerindeki çıkış konusu yixinglerdir ve her zaman, yixinglerinde sembolist yaklaşımı çalışmalarında görülebilmektedir. Sembollerle eserlerine yüklediği anlamlar, bizlere ekoloji (I, II),, nükleer savaş, mizahi politika, insan ruhunun derinliği ile ilgili mesajlar vermektedir.
YIXING SERAMİKLERİNİN TARİHÇESİ
Yixing seramiklerinin geçmişi Çin’de hüküm sürmüş Ming Hanedanlığına (1368-1644) dek uzanır. Qing Hanedanlığı ise (1644-1911) bu seramiklerin yeniden doğuşunun tanığıdır. Ayrıca bu dönemde, seramiklerde yer yer sır uygulamaları da görülür. [2] Bu dönemlerde Yixing bölgesi Çin için kültür ve ticaretin merkezi konumunda bulunmaktaydı [4] Bu seramikler imparatorluk kullanımı için kaba bulunmuş ancak Ming ve sonraki hanedanların, eğitimci ve sanatçıları tarafından fark edilmişlerdir. [1]

16.yy.da kaydedilen bir efsaneye göre Gong Chun adlı bir çömlekçi, çömlek ustalarının yerel Zisha kili ile çalışarak, büyük su depoları üretildiğini fark etmesi üzerine, bu kili ustalıkla işleyerek iyi kalitede demlikler üretmeye başlar. Bu kişi daha sonra Zisha demliklerinin yaratıcısı olarak bilinir. Zisha kili ile üretilen demlikler Yixing seramikleri olarak anılmaya başlar. Bu kil ile aynı zamanda vazolar, sırlı karolar, heykelcikler de üretilmiştir. Bu kilin genel özelliği pişme renginin pembemsi bir görünümde olmasıdır. [2]

Çin’in Jiangsu eyaletinin kuzeyindeki Yixing kentindeki Diangshu kasabası, Zisha kili kullanılarak gerçekleştirilen üretimin beşiği konumundadır. Buradaki yetenekli ustalar, tekniklerini kuşaktan kuşağa aktarırlar. 19.yy. dan itibaren Wang Yinchun (1898-1976), Zhu Kexin (1904-1986), Gu Jingzhou (1915-1956), Ria Rong (1919-2008) adı bilinen bazı önemli ustalar olarak bilinmektedir. [2] Çin Dingshan’dan önemli bir yixing ustası olarak bilinen Zhou Gui Zen, son dönem yixing üreten seramikçilerdendir. Ayrıca Yixing kentinde bu seramikleri modern anlamda üreten en iyi ustalar arasında Zhou Ju Feng ve Chen Ju Feng yer almaktadır.
TEKNİK ÖZELLİKLER ve ÜRETİM
Bir tür pekişmiş çiniden üretilen yixingler, yaklaşık 1100-1200 oC’de pişirilmektedir. Kırmızı kesitli ve gözeneksiz bir çamur yapısına sahip [1] olan bu seramiklerin yüzeylerinde sır kullanılmamakta, yüzey rafine pekişmiş çininin pişirim sonrası doğal haliyle bırakılmaktadır. Bu seramiklerde mor – kahverenginden, açık beje, kızıl – kahverenginden siyaha kadar geniş bir yelpazede yüzey rengi elde etmek mümkündür. Çin’in Diangshu kasabasındaki Huanglongshan’dan elde edilen ve geniş rezerve sahip doğal renklerdeki Zisha kili olarak adlandırılan hammaddeye ‘Pembe Kum’ da denilmektedir. Bu kil turuncu-kırmızı, bej, mavi-yeşil olabilmektedir. Renkli killerdeki demir oranı % 9a dek varabilir. Pişirimler tepelerin eteklerinde kurulan ve ortalama 200 feet uzunluğundaki (yaklaşık 61 m.) ejderha fırınlarda gerçekleştirilmektedir [4]. Ayrıca Lao Zini (kil), Ben Shan Luni (nadir bir kil), Long Shan Jing Sha adlı hammaddeler de, farklı üreticiler tarafından kullanılmaktadır [5].

Pembe, kırmızı, kızıl yeşil killer Yixing’deki ocaklardan çıkartılır. Kullanılan kil tortul kaya oluşumların yer altına 1 m. kadar inen kalın damarlarından elde edilir. Ocaktan çıkarılan kil güneşte kurutulur. Bu kil dövülüp işlenebilir hale gelinceye dek bir dizi rafinasyon işleminden geçer. Toz haline gelen kil kalın bir macun kıvamına gelene dek suyla karıştırılır, havası alınır ve kullanıma hazırdır. Kilin bünyesinde yer alan yüksek demir oksit oranı, demliklerin kırmızımsı rengini oluşturur [4].

SiO2
Al2O3
TiO2
Fe2O3
K2O
Na2O
CaO
MgO
MnO
A.Z. (Loss)
58,39
20,12
1,08
8,38
3,38
0,06
O,25
0,57
0,01
7,30
Çizelge 1. Zisha kili kimyasal analizi [6]
Yixing seramikleri şekillendirmede çömlekçi çarkı kullanılmaz, seramiklerin doğrudan elle şekillendirilmesi için spatül ve tokmak gibi geleneksel aletler kullanılmaktadır. Zaman zaman kalıp da üretim sürecinde kullanılır [4]. Genellikle bu seramiklerde sır kullanılmaz. Buradaki amaç, çamur yüzeyin çekiciliğine güvenilmesinden kaynaklanmaktadır.


En değerli demlikler artistik hassasiyet barındırarak elde şekillendirilenlerdir. Ucuz olanlar ise kalıpla şekillendirilir. Şekillendirme aşmasında kil ince uzun şeritler haline getirilerek kesilir. Bu işlem için ahşap tokmaklar kullanılır. Plaka haline getirilen kil, demliğin gövdesini oluşturmak üzere temel forma sokulur, bu işlem tokmakla kili döverek gerçekleştirilir ve devam eder. Daha sonra demliğin farklı parçaları monte edilerek dikkatlice şekillendirilir ve pişirimden önce perdahlanır.

YIXING SERAMİKLERİN KULLANIMI
Uzakdoğu’da özellikle Çin ve Japonya’da çayın önemli bir yeri vardır. Buda inancı ve Zen anlayışı doğrultusunda çay ve çay töreni, gündelik çay içme fiili dışında bir ayine dönüşmüştür. Özel kurallar ve adetler doğrultusunda hazırlanan çay, Çin’de yixinglerle servis edilmektedir.

Yixing demlikler yeşil çayı çok kalteli bir şekilde demlemede kullanılır. Her kullanımda çayın hoş kokusu demlik tarafından emilir. Yoğun olarak kullanılmış bir demlikte, çay kullanmadan yalnızca sıcak su ekleyerek bile mükemmel aromalı bir çay elde edilebilmektedir. Bu yüzden yixing temlikler asla sabun kullanılarak yıkanmaz.


Bu demliklerin havalandırma özelliği bulunduğundan ısıyı bünyesinde tutabilmektedir. Çayın oksitlenmesini azaltır, çay yapraklarının tazeliğini korur. Bu seramiklerin yüzeyi yıllandıkça parlar.
Çay geleneğinde, yixing demliklerle birlikte kullanılan yüzlerce alet bulunur. Bunların çoğu doğal malzemelerden üretilir. Ahşap, deri, boynuz, bambu, bakır bu aletlerin üretiminde kullanılan hammaddelerdir.


YIXINGLERDEKİ SEMBOLİK ANLAMLAR
Yixing çaydanlıklar biçimsel açıdan farklı formlara sahiptir. Küresel, eliptik ve prizmatik gövdelerle, farklı kulp, emzik ve kapak formlarında olabilmektedirler. Kapak ve kulp detaylarındaki sembolik biçimler ve yüzeyde yer alan kaligrafi sanatının Buda ve Zen anlayışı ile bağlantıları vardır. Yixing çaydanlıkların biçim, detay ve dekorlarında kullanılan şeftali formu uzun ömrü, mantar bereketi, lotus yaprağı saflığı ve temizliği, ejderha gücü simgelemektedir. Ağaç kavunu uzun ömrü simgeler ve şans sembolü olarak da görülür. Kırmızı rengin ise kötü ruhları kovduğuna inanılmaktadır. 8 rakamı zenginlik, 9 uzun yaşam, 4 ise ölümü simgelemektedir. Yixing demliklerin yüzeylerinde yer alan ve gücü simgeleyen farklı ejderha biçimleri kimi zaman iki ve üç boyutlu olarak plastik biçimde şekillendirilir. Detaylarda gerektiğinde renkli çamur sırlanmadan kullanılmıştır.


Çinlilerin seramikten yapılmış tüm eşyalara duyduğu saygı, seramik anlayış ve uğraşılarının gelişmesinde öncü olmuştur. Ayrıca Budizm de Çin toplumunun teknik ve sanatının doruk noktalarına ulaşmasında öncülük etmiştir. Çin halkı Buda felsefesindeki ruhun ölümsüzlüğü kavramına inanmışlardı [3]. Bir düşünce şekli olarak felsefelerinde en ön planda yer alan Buda görüntüsünü de, plastik olarak ürettikleri yixing demliklere yansıtmışlardır.

RICHARD NOTKIN’IN SANATÇI KİŞİLİĞİ VE YIXINGLERİ
1948 doğumlu Richard Notkin 1970’de Resim, heykel ve seramik eğitimi aldığı Kansas Sanat Enstitüsü’nden master, 1973’te California Üniversitesinden Doktora derecesiyle mezun olmuştur. İlk çalışmaları minyatür boyutlarda heykelciklerle başlar. Bir seri bu şekilde çalıştıktan sonra hayvan ve insan kafatasları üzerinde çalışmaya başlar. Daha sonra Yixing serilerini üretir. Ele aldığı genel konular Picasso’nun Guernica ve Goya’nın Savaşın Felaketlerinde işlediği gibi [13], savaş ve sonrasının olumsuz etkileri, şehir yaşantısının etkileri, monotonluğun ve teknolojinin hayatımıza yansımaları gibidir. Çalışmalarında detaya önem veren bir işçilik ve bağlılık göstermektedir. Bu estetik özellikler, sosyal ve politik gündeme bağlılık göstermeseydi, abartılı ve derinliği olmayan çalışmalar oluştururdu. Politika sahnesinde düşünceli ve gürültü çıkaran bir kişi olarak, politik görüşlerini işlerinde her zaman belirtmektedir. Ekoloji konusuna eğilmiş, tüketici artığı ve toplanması üzerinde çalışarak çöpü, anlamı dışında edebi bir dille ele almıştır. 1980’lerde Kolomb öncesi seramiği ile ilgilenmeye başlayıp, bunu geçmiş toplumun kültürel değerlerini, kendi değerlerimizde yansıtarak kullanmıştır. Bu onu özel ve önemli bir seri olan Yixing serisine götürmüştür.


Richard Notkin postmodernizim ustalarından biridir. Bir ölçüde, dünyanın ilk çaydanlılıklarına kaynaklık eden ve kendisinin de esin kaynağını oluşturan 500 yıllık Çin Yixing geleneğini taklit eder.  Çaydanlıklarında göz yanılsaması etkisi kullanır . Notkin yixing demliklerinde Çin’de kullanılan iyi şans, iyi para, iyi seks (geniş aile) fikrini alıp, herkesçe ulaşılabilir, neredeyse populist sembollerle mesaj iletmeden ibaret bir Batı kavramına dönüştürmüştür. Oldukça politik bir şekilde, "Cooling Towers" demliği (Serinleme Kulesi) adlı çalışması ile, muammalı enerji politikalarımızı ( yada politikasızlığımızı) ele almıştır. İki kutunun birbirine bağlanması ile oluşan Ming Yixing çaydanlığından esinlenen "Cooling Towers" (V) zarif, gösterişli bir form oluşturmakla birlikte radyoaktif soğutucularla, öğle sonrası çayının besleyici sıcaklığının bir arada kullanma fikri, müthiş bir rahatsız edici ifadedir. 1999 da çalıştığı "Metamorphosis"  (Başkalaşım) (IV) ile, ağaç kavunu meyvesinden formunu alan Yixing 'Buddha's Hand' i (Budda'nın Eli) almış, ve insan kalbi ile görsel benzerlik kurmuştur. Daha sonra Notkin, işi daha ileri taşıyıp anatomik olarak mükemmel kalpler yaratır ve bu objeleri insanın koşulsuz sevgisinin simgeleri değil, Vietnam savaşı, ırk çatışmaları, nükleer bombalamalara gönderme yaptığı, küçük masa üstü anıtları olarak yerleştirmiştir.

Bununla beraber, onun yeni işler Yixingin ötesinde gelişmektedir. Yeni bir serisi olan "Ruin" (Harabe) yine çaydanlıktır ancak bunun Yixinglerde bile bir ilki yoktur. Wedgewood 1970'lerin sonlarında bir harabe serisi yapmıştır ama bu da Notkin'e kaynaklık etmemiştir. Bu çalışması, onun 1970'li yılların başında bitişiğindeki bina (kontrollü) yıkıldığında, kalan binanın yan kısmındaki baskılardan gelişmiştir.  Dahası, ilk harabesini 11 Eylülden bir ay önce tamamlamıştır, dolayısı ile bu da esin kaynağı değildir. Ancak, sonuçta kendisinin bu işi ve onun getirdiği anlamı, konusuna dair fikri değişmiştir [7].

Notkin genel şekillendirmelerini kalıpla gerçekleştirir [10], dekor unsurları ve formun tamamlanmasını ise serbest şekillendirmeyle sonlandırır. Bu noktada kendisini bir seramik heykeltıraşı [11] olarak adlandırmaktadır. Seramiklerinde yüzeyi sırsız olarak kullanmaktadır, böylece orijinal yixinglerle bağlarını kopartmaz. Renkli çamuru, sıra tercih eder. Sır kullandığı zaman ise, raku tekniğini kullanarak, Uzakdoğu seramik geleneklerine sadık kalır. Sembolist anlatımı yeni biçimlerle geliştirerek yoruma dayalı, modern yixing demlikler ve çay setleri üretmekte, çay kültürüne farklı noktalardan yaklaşmaktadır.

İnsan ruhunun genel sınırlarını, kafatası ile oluşturduğu imajla simgeler. Notkin’e göre kafatası, insanın özelliğini ve düşünme yeteneğini, yaşamı belirtir [12]. Ancak onu değiştirerek beyin, ruh ve hayattan uzak boş bir hacim olarak kendince yorumlamıştır Yixing demliklerinde kullandığı kuruyemiş ve meyve sembolleriyle günümüzün çocuklarına mesajlar göndermektedir. Bu mesajlarda güç, enerji ve ölümü (III, VI) ele alarak, nükleer enerji karşıtı politika yapmaktadır.  Daha da ileri giderek, sembolik anlamda kullandığı nükleer bulutla, ölümü anlatır. Çin yixinglerinde bereketi simgeleyen mantar, Notkin’in nükleer mantarında (VI) ölüm ve kısırlığa göndermeler yapar[9].


Çizelge 2. Notkin’in yixing çaydanlıklarında gerçekleştirdiği, karşılaştırmalı form gelişiminin, biçimsel ve sembolik yorumu.
Çin inancında şans ve uzun ömrü simgeleyen ağaç kavunu (IV), Notkin tarafından insan kalbi olarak yorumlanır ve kalp formlu yixing demlikler için bir başlangıç noktası oluşturur. Kalp şeklinde çaydanlıklar Vietnam ve Afganistan'da insan hakları ihlalleri üzerine yorumdur ve 1961 Güney Afrika Sharpville ayaklanmalarında vefat edenleri [8] dokunaklı bir şekilde anmak için şekillendirilmiştir.

Ampul formlu demliği (VI) ile modern teknolojiyi ele alır. Bizleri tehdit eden ekolojik ve radyoaktif tehlikelerin, insanlardan gizli tutulmak istenen yönlerini, ampul formunun içine gizleyerek sembolize eder.
PDF metin.

KAYNAKÇA
[1] Arcasoy, A., Shangai Müzesi’nde Eski Çin Seramikleri, Seramik, Sanat, Bilim, Teknoloji, Aralık/Ocak 2000-200
[2] Shangai Daily, Culture of Framed Purple Clay Teapots Museum Exhibition Unfold History, 30 Nisan 2011
[3] Arcasoy, A., Dünyanın İlk Gözeneksiz Seramikleri ve Çin Seladon Sanatı, Seramik, Sanat, Bilim, Teknoloji, Şubat 1998
[4] Harrison-Hall, J., An Introduction to Yixing Zisha Stonewares, Haughton International Fair Booklet, 27 Ocak 2005
[5] http://www.essenceoftea.co.uk/blog/2012/04/yunnan-yixing (14 Haziran 2012)
[6] Lo, K.S., The Stonewares of Yixing From the Ming Period to the Present Day, 1986
[7] Vecchio, M.D., What Postmodernism is Not, Sofa Expo Sergi Kataloğu 2004
[8] Clark, G. American Ceramics, ABD, 1989 
[9] American Craft (Nisan-Mayıs 1991), ABD
[10] BISKEBURN, S., Artists at Work, 1990
[11] Ceramics Mothly, Ocak 1986
[12] Willamette Week, Nisan 1980
[13] NCECA Journal, 1983
-Srtong Tea Richard Notkin and the Yixing Tradition Kataloğu, Seatle Sanat Müzesi, 1990

Bu bildiri, 2012 Pişmiş Toprak Sempozyumunda sunulmuş ve bildiriler kitabında basılmıştır, yazı ve görseller izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

29 Mayıs 2013 Çarşamba

BİGA'DAN TUĞLA BİNA

Biga merkezde bulunan M.Aksekili sokakta,  kısmi tuğla ile inşa edilmiş bina olukça ilginç bir örnek. Toplam 2 katlı binanın bitişiğinde Köfteci Akif'in dükkanı ve karşısında bir market yer almakta. Binanın 2. katının dış cephesi tamamen harman tuğla ile kaplanmış. Fakat bu durum binanın bütünü için geçerli mi bir şey söyleyemiyorum. Atıl durumda ve boş olduğu anlaşılan bina, komşularından soruşturduğum kadarıyla öncesinde farklı amaçlar için kullanılmış. Düğün salonu olarak kullanıldığını söyleyenler de var. 2. kattaki cephede 2 küçük pencere mevcut ve bu pencerelerin üzerini bağlayan sıçan dişi bordürün hemen üzerinde 2 kitabe yer almakta. Kitabelerle ilgilenme fırsatım henüz olmadı fakat tarih olarak 1244 bariz olarak okunmakta ki bu da miladi 1828 e denk gelmekte. Ayrıca cephenin 2 uç noktasında tondo içerisinde yer alan ay yıldızlar korunarak günümüze dek ulaşabilmişler. Yapı hakkında detaylı bilgiye sahip olanların desteğini bekliyorum.
 




Yazı ve görseller izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

19 Nisan 2013 Cuma

Kepez Sahilinde Küpler

Bu gün sabah saatlerinde Kepez sağlık ocağının hemen ön tarafında yer alan sahil kesiminde tesadüf ettiğim küpler oldukça ilgimi çekti. Pazar yeriyle, Harman Yeri adlı piknik alanlarına da yaklaşık 200 metre mesafede kalan bu noktada daha önce bir meyve ağacı bulunmaktayken, ağacın devrilmesiyle bu küplerin ortaya çıktığı söyleniyor. Bölge yakın zamana kadar 3. derece sit alanı iken pazar yerinin hemen bitişiğinde bir temel kazısında rastlanan antik temeller nedeniyle bölge 1. derece sit alanı olarak belirlenmiş. Dolayısı ile bölgede araştırma yapan arkeologlar, bölgenin eski bir yerleşim yeri olduğunu tespit etmişler. Sahil yerleşimi olduğundan, buraya ait bir iskele veya küçük liman olmaması ise imkansız gibi. Seramik küp parçalarını bulduğum bölge, hali hazırda taş duvarlarla inşa edilmiş ve burasının bir depo olma ihtimali de oldukça yüksek. Bu büyük boylu küplerin antik dönemde depolama amaçlı kullanıldığı biliniyor. Kuzey marmara ve Ege bölgesinde yakın zamana kadar zeytinyağı küpleri de hep bu tür büyük boyutlu seramiklerdi. Bu nedenle, bu bölgede hem zeytinyağı üretiminin oluşu, hem de deniz ile nakliye olanağı, bu liman ve iskele görünümünü de barındıran küçük yerleşimin, bu bölge için tipik bir yağ işletmesi ya da ticarethanesi olduğunu bana düşündürmekte. Duvar örgüsü eklektik olup, aralarda tuğla ile birlikte örülmüş. Bağlayıcı harcın horaan olması muhtemel. Molozlar arasında çokça seramik kırığı görülmekte. Hemen yüzeyde bulduğum bir kaç kırık parça bana ilginç geldi. Yeşil sırlı bir parça ve redüksiyona uğramış kırık bir kulp. Ayrıca bir de sanki siyah firnisli bir kaide elime geçti.. Malesef duvarlar meraklılar tarafından bir şeyler bulma umuduyla eşelenip tahrip edilmiş. Aynı durum küpler için de geçerli. Bir kısmının sonradan kırıldığını tahmin ediyorum. Kırıklar eski görünmüyor. Piknikçiler ise çevreyi fazlaca kirleterek, tahribat sürecini hızlandırmakta. Çevrede sohbet ettiğim emekli bir öğretmen, maskesiyle dalış yaptığı bir gün, taş iskelenin, sahilden denizin içlerine doğru devam ettiğini saptadığını dile getirdi. Umarım yetkililer gerekli olan çevre düzenlemesi ve koruma çalışmalarını gerçekleştirirler. Aksi takdirde ne iskele, ne de küpler ortada kalmayacak.

Sahil

Duvardan iniş

Sağlık ocağına doğru görünüm

1. küp

2. küp

Kepez İskelesi'ne doğru görünüm

Harman Yeri'ne doğru görünüm

Duvar örgüsü

Yüzeydeki yeşil sırlı seramik parçası

Redüksiyona uğramış kulp parçası

Yazı ve görseller izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Edit: Aktüel Arkeoloji kaynak göstermeden alıntı da yapar, yazı da yazar.

20 Mart 2013 Çarşamba

Diyojen ve Küpü


Diyojen (Diogenes), Sinop'lu Diyojen olarak da bilinen öz be öz Anadolu'lu filozof M.Ö. 421-323 yılları arasında Sinop, Atina ve Korinth gibi şehirlerde yaşamıştır. Hayatına dair pek çok detaylı bilgiye kitaplar ve internetten ulaşılabilir. Benim üstünde durmak istediğim nokta, çocukluk yıllarımdan aklımda kalmış olan bir bilgi olan fıçısıyla yaşayan adamın hikayesi. Bir münzevi olarak adlandırılmış olan Diyojen aslında kinizim felsefesi doğrultusunda düşüncelerini ispatlamaya çabalayan ve bu görüşleri aşılamaktansa, düzeni reddederek de mutlu olunabileceğini kanıtlamaya çalışan bir kişilik. Hayatın sunduğu tüm nimetleri ve uygarlaşmanın kural ve araçlarını redderek sade ve doğal bir yaşam sürmeyi hedeflemiştir. Bu doğrultuda çok az eşya ile yaşayabilen ve hatta barınak olarak bir küpü (pithos) seçerek ev yaşamından uzak durmuştur. William Desmont "Cyniks" adlı kitabında Diyojen'in içinde yaşadığı barınaktan pithos olarak bahseder. Bazı yabancı kaynaklarda kullandığı barınağı fıçı olarak adlandırılsa da, aslında daha önce de belirttiğim gibi bu bir pithostur. Pithosun antik Roma'daki adı ise dolium olarak geçmektedir. Farklı kaynaklarda her iki adla da anılmaktadır. Diyojen'in toprak mamülü olan bu seramik barınağı kimi ressamın da eserlerine konu olmuştur. Ne var ki bu resimlerin büyük bir bölümünde seramik küp yerine ahşaptan fıçıların resmedildiğini farketmem üzerine, hakikati merak ederek araştırmaya başladım. Araştırdığım kaynak ve kitaplarda Diyojen'in barınağının gerçekten seramik bir küp olma ihtimalinin daha kuvvetli olduğu fikrine vardım. Antik Yunan vazo resimlerinde Diyojen betimlemesine rastlayamadım. Fakat Roma dönemine ait seramik 2 kandil örneğinde rölyefli olarak Diyojen figürü saptayabildim. British Museum'da bulunan bu kandildeki rölyefte küpün içinde bel hizasına kadar oturan Diyojen plastik olarak şekillendirilmişti. Bu kandillerden teki kırık bir parça olup, figürün yanında Diyojen ismi de okunmakta. Bilgisayar yardımı ile 2 ayrı görüntüdeki figürü birleştirerek, aslında ikisinin de aynı kalıptan çıkan, seri üretim kandillerden olduğunu farkettim. John William Waterhouse ve Jean Leon Gerome'un resimlerinde de açıkça resmettikleri gibi, Diyojen'in küpü muhtemelen 2 metre ve belki de daha büyük ölçüdeki küplerden biri olsa gerek. Bu pithoslarla olan bağım 1995 yılında Assos'ta restore ettiğim örneğe dek uzanmakta. İnsan hayatının pek çok safhasında ölüme dek kullanılan bu küplerin yerini alan sentetik malzemeden üretilmiş ve çevreye zarar veren konteynır ve depoları üretip kullananları kınıyarak mevzuyu noktalıyorum.



Alaycı kadınlar ve Diyojen, John William Waterhouse, 1882
http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:Waterhouse-Diogenes.jpg
Kaynaklar:
-Antónia Szabari, "The Rhetoric of Insult and Rabelais's Cynical Mask" MLN, Vol. 120, No. 1, Italian Issue Supplement: La littérature engagée aux XVIe et XVIIe siècles: Études en l'honneur de Gérard Defaux (1937-2004) (Ocak 2005), sf: S84-S123
-Florence S. Kossoff, "Parmigianino and Diogenes" The Sixteenth Century Journal, Vol. 10, No. 3, Renaissance Studies (Autumn, 1979), sf.85-96
-William Desmont, Cyniks (2008), University of California yayını, A.B.D.


Bu makaledeki yazı ve görseller izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

11 Mart 2013 Pazartesi

The Practical Pottery Book




Herbert H. Sanders tarafından 1961 yılında yazılarak Littlehampton Book Services Ltd; tarafından yayınlanmış 96 sayfalık kalın karton kapaklı bu kitap, 10 yıl önce Kadıköy'de sahaflardan satın aldığım ikinci el bir seramik kitabı. Yıllar sonra kitaplığımı karıştırırken yeniden elime geçti ve paylaşmak istedim. Pratik çömlekçilik hakkında bilgiler verse de yalnızca çömlekçilikle ilgili değil. Seramiğin temel şekillendirme yöntemlerini, dekor sır gibi konuları oldukça açıklayıcı ve doyurucu olarak ele almış. Ucuz oluşuyla da tavsiye edebileceğim bir kitap. Amazonda ikinci eli 4-8 $ arası bulunabilmekte. Ayrıca bu kitabı benim için özel kılan çok önemli bir noktası da bulunmakta. 1963 tarihli notta Jale Yılmabaşar tarafından imzalanmış iç kapakta şöyle bir açıklama mevcut. "İlk seramik sergimden kazandığım parayla alınmıştır." Böyle bir not ve orjinal imza, benim gibi kitap meraklısı ve koleksiyoneri kişiler için oldukça değerli bir örnek. Kitapta ayrıca sır ve astar reçeteleri, zeger tablosu, temel şekiller, seramik heykel, alet ve malzemeler, kalıpla şekillendirme, fırınlar ve pişirim gibi mevzular da yer almakta.
ISBN-10: 0713701854
ISBN-13: 978-0713701852



3 Mart 2013 Pazar

BİR MEKAN İKİ SERGİ

04-15 Mart 2013 tarihleri arasında Çanakkale Çimenlik Kalesi Muavenet-i Milliye Sergi salonunda herhangi bir sponsor desteği olmayan 2 farklı seramik sergisi düzenledik. Benim gibi seramikçi olan eşim M.Berrin Kayman'la birlikte açtığımız iki serginin iki önemli ortak noktası, ikisinin de  seramik sergisi oluşları ve aynı mekanı paylaşmları. Tema, çalışma yöntemi ve kurgu ise tamamen birbirinden farklı.  Sergiler Çanakkale'de ve çömlekçilikle ilgisi olmayan seramik heykellerden oluşmakta. "Antikite" ve "Absürd" başlığı altında sergileri oluşturduk. M.Berrin Kayman parçalardan bütüne ulaşıp, birimleri farklı şekillerde kurgulayıp, yeni heykeller oluşturabilirken, ben tek parça heykel anlayışını dört farklı açıda dört farklı heykel oluşturmaya çalışarak şekillendirmeleri gerçekleştirdim. Heykellerde her ikimiz de tamamen elde şekillendirdiğimiz parçaları kullandık. Kalıp kullanmayı tercih etmiyoruz. Parçalar fabrikasyon veya seri üretim değiller. Kendi adıma kalıpla şekillendirilen seramiğin ruhu olmadığına inanırım.  Kendi heykellerimin her birinin kendi öyküleri ve tasarım süreçleri var. Kişisel sıkıntıları da var. Sütrüktür konusunda bireysel zorlukları aşmak için, kimi zaman türlü cambazlıklar gerçekleştirdim. Bazı heykeller iç kısımlarındaki karmaşık bir konstrüksiyon sayesinde ayakta durabilmekte. Heykellerimde genelde gotik bir görünüş hakim. Bu görünüşü ağırlıklı olarak boşlukla, ışıkla ve dokuyla harmanlayıp, antik görünümlü yapılar oluşturmaya çalıştım. Kimi zaman kuleler, binalar, kimi zaman gemiler. Sergideki 13 parça heykeli, 5 yıl içinde, aralıklarla şekillendirip, kendimce zorladığım bir yöntemle ürettim. Şekillendirmenin en keyif aldığım kısmı ise, değerli hocam Prof. Tülay Baytuğ'un strüktür dersini alırken hafızamdaki bilgileri uygulayabilme imkanımın oluşuydu. Serginin bir diğer hedefi de, öğrencilerimiz için bir eğitim imkanı oluşturbilmekti. Kendi adıma böyle bir ikincil hedefim olmuştur. Üretim sürecimin öğrencilere de bir şeyler katmasını hedeflerken, sinsice doçentliğe hazırlandığım zannedilmesin. Her neyse, bu sergide yer alan heykellerle, seramikçinin ve seramik heykelin ne olabileceği sorusuna da farklı bir yanıt vererek, konu hakkında bilgisi olmayanlara bir katkı sağlayabilmek, umarım faydalı bir sonuç olacaktır.











Üstte görülen çalışmam arkeolog arkadaşım Kağan Paker tarafından Roma döneminde Limes olarak adlandırılan yapılara benzetildi. İşte benim istediğim de bu. Böylelikle çalışmamın adını da "Limes" koydum. Her kesimden farklı kişilere farklı çağrışımlar yaptırarak, zihinlerinde farklı imajlar oluşturabilmek.

21 Şubat 2013 Perşembe

BOR KAYMAĞI YAHUDİLERE

Petrolün 50 senelik rezervi kaldı.
Alternatif yakıt doğalgazı kimler kontrol ediyor, etmeye çalışıyor?
Bor hangi sanayilerde kullanılıyor?
Bor yakıt olarak otomobillerde kullanılır mı? Kullanılsa müsade edilir mi?
En çok bor rezervi hangi ülkede?
En çok bor hangi ülke tarafından ihraç ediliyor, neden?
Bor zarar ettirir mi?
Zarar eden kaynakların sonu ne olur?
Manüplasyonla, rüyalar gerçek olur mu?
Etibank ecnebiye satılır mı?
Bu ecnebiler, yahudiler olursa daha mı iyi olur?
Bu mühendisler araçlarda yakıt olarak bor kullanır mı? kullandırır mı?
Petrol ofisi atik davranırsa Borofisi olamaz mı?

Sorular, sorular. Konu ne kadar gerçek bilinmez, fakat eskilerin bir lafı vardır: ''ŞU'YÛU VUKÛUNDAN BETERDİR".  Borla ilgili böylesi bir haberi görünce bir seramikçi olarak üzüntü duydum. Yanlızca hatırlamak ve hatırlatmak adına  haberi buradan olduğu gibi paylaşmak istedim.

Ayrıca bakınız: http://www.uludagsozluk.com/k/bor-amerika-yahudi-şeytan-üçgeni/

20 Şubat 2013 Çarşamba

MEMET USTA'NIN KİMYASALLARI

Bir nevi simyacı, dedem Memet Usta
70'li yıllarda henüz ilkokula bile gitmezken, rahmetli dedem kuyumcu Memet Usta'nın bir simyacı edasıyla anlattığı altının saflaştırma işlemini, kezzapta çözülen gümüş ve bakırı farklı yöntemlerle ayırışını daha dün gibi hatırlarım. Kendisinin tabiriyle içi sırlı toprak bir küp içerisinde, altının kezzap ile yaşadığı macera ve diğer hikayeler, bana çok sıra dışı ve çekici gelirdi. O dönemlerde, değil simya, kimyanın bile varlığından bihaberken, dedemin anlattığı altının rafinasyon süreci, kimyasalların ve malzemelerin işlem sırasına göre kullanışını her dinleyişimde içimde heyecan dalgaları oluşurdu. İşte o günlerden hafızamda kalan ve tam olarak ne olduğunu bilmediğim, seneler sonra işlevini anladığım kezzapın bir nevi simya öyküsüydü dinlediklerim. Bu öyküde aklımda kalan tuhaf isimler ve sonrsında bu listeye eklenen yenileri, belki de seneler sonra benim de bir seramikçi olmamda gizliden gizliye rol oynadı. Bu malzemelerin bir kısmını hassas terazi ustası dayım, bir kısmını ressam halam, bir kısmını ise diş hekimi amcamdan duymuştum. Günlük hayatta sıklıkla kullandığımız aseton, javel suyu, çivit, soda gibi isimlere yabancı olmasak da tam olarak ne olduklarını sonraları öğrendim. Eski simyacıların modern kimyanın pek çok temelini oluşturduğu bilinir. Bu süreçler, simya laboratuvarlarında tuhaf maddelerin tepkime ve damıtma süreçlerine sahne olmuştur. Bazı sıradışı çömlekçilerin de bu maddelerin bir kısmını ciddi ve yoğun olarak kullandıklarına bizzat şahit oldum. Biraz meraktan, biraz da bilinçsiz kullanıcıların halk dilindeki terkiplerinde ne dediklerini daha iyi anlayabilmek için, aşağıdaki kısa listeyi oluşturdum. Başlangıç için yeterli olacağını düşündüğüm bu listenin daha da uzaması dileğiyle...

Alçı: Kalsiyum sülfat dehidrat (CaSO4·2H2O)
Aqua fortis: HNO3'lü su çözeltisi
Aqua vitae: Tuzlu su ve etil alkol karışımı
Aqueous solution: İnek gübresinin distile edilmiş suyu
Arap zamkı: Gum arabic [(C6 H10 O5)n]
Aseton: Dimetil keton (C3H6O)
Askorbik asit: C vitamini (C6H8O6)
Cadı kazanı: Cıva Sülfür / Zincifre  (HgS)
Cam Suyu: Sodyum silikat (Na2SiO3)
Cehennem Taşı: Gümüş nitrat (AgNO3)
Çakmak Taşı: Kuvars (SiO2)
Çivit: İndigo mavisi (C16H10N2O2)
Diatomit: Kieselguhr (SiO2.nH2O)
Formaldehit: Metanal (CH2O)
Gliserin: Gliserol (C3H8O3)
Gomalak: Şellak
Göz Taşı: Bakır sülfat (CuSO4)
Güherçile: Potasyum nitrat (KNO3)
Güneş Taşı: Aventürin feldspat (Ca,Na)((AlSi)2.nSi2O8)
Hafif Soda: Sodyum karbonat (Na2CO3)
Hippürik Asit: Toluen (C6H5.CH3)
Javel Suyu: Çamaşır suyu / Klorak / Sodyum hipoklorit (NaClO)
Kafein: Alkaloid stimulan (C8H10N4O2)
Karınca Asidi : Formik asit / Metanoik ait (HCOOH)
Kaymak Taşı: Alabaster / Su mermeri (CaCO3)
Kezzap: Nitrik asit (HNO3)
Kostik (Lavabo aç): Sodyum hidroksit (NaOH)
Kral suyu (Aqua Regia): Nitro-hiroklorik asit: (HNO3+3HCl)
Limon Tuzu: Sitrik asit (C6H8O7)
Litapon: Baryum Çinko Sülfat Sülfit (BaSO4.ZnS)
Metilen Mavisi: Metiltionyum klorit (C16H18N3SCl)
Neft Yağı: Turpentin / Terebentin (C10H16)
Nişadır: Amonyum klorür (NH4Cl)
Parafin: Parrum Affinis (CnH2n+2)
Pembe Tuz: Sodyum Nitrit (NaNO2) E250
Perhidrol: Hidrojen peroksit (H2O2)
Sacıkıbrıs: Kıbrıs taşı / Demir II sülfat (FeSO4)
Sac Yağı: Sülfirik asit (H2SO4)
Sakarin: Benzoik sülfinit (C7H5NO3S)
Sirke Ruhu: Asetk asit (CH3COOH)
Minium: Sülüğen / Sülyen (Pb3O4)
Şap: Alüminyum sülfat (Al2SO4) 3
Şili Güherçilesi: Sodyum nitrat (NaNO3)
Taş Asidi: Hidroklorik Asit (HCl)
Teneker: Boraks (Na2B4O7.10H2O)
Tuz ruhu: Hidroklorik Asit (HCl)
Üstübeç (Cerussite): Kurşun Karbonat 2 PbCO3.PbO(OH)2
Vazelin: Bir tür hidrokarbon (CnH2n+2)
Yılan Taşı: Serpantin ((Mg,Fe)3Si2O5(OH)4)
Zırnık: Sodyum sülfür (NaS)


8 Şubat 2013 Cuma

SERAMİKÇİLERİN MESLEK HASTALIKLARI RİSKLERİ




Her iki orta lobu silikozisli akciğerler.
Neolitik dönemden beri üretilen seramik, geçmişten günümüze dek pek çok yeni ve farklı alanda kendisine yer bularak, fark ettirmeden günlük yaşantımızda dâhil olmuştur. Böylece seramik olarak adlandırdığımız ürün gurubu yaşantımızda çok geniş bir alana yayılmıştır. Seramik kullanımı, farkında olmadığımız bir zorunluluktur da. Bu zorunluluk ise modern yaşamın getirdiği ve yeni ihtiyaçlara cevap verebilmek için geliştirilen yeni teknolojilerin sonuçlarından biridir. Kullanmakta olduğumuz katışıksız seramik malzeme ve ürünlerin yanı sıra, kompozit seramik ürünleri ve seramik kökenli olan ve farklı sanayilerde kullanılan maddeleri alt alta yazıp listelemeye kalktığımızda, oluşacak liste oldukça hayret uyandırıcıdır. Özellikle bir seramik hammaddesi olan bor; sektörde çok özel bir yere sahip olup, kullanımına dâhil olduğu ürünler ile pek çok hammaddeyi geride bırakmaktadır. Tabi ki seramik üretiminin tüm süreci tehlikeli ve seramik üretiminde kullanılan hammaddelerin tümünün de sağlığa zararlı olduğu söylenemez. Ancak bu yazıda, riskli maddeler, çok bilindik riskler, bunların vücuda alınış yöntemleri ile oluşturdukları tehlikeler hakkında genel bilgiler verilerek farkındalık oluşturmak, bunlardan korunmak için nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde durulacaktır.

Makalenin tümüne ulaşmak için tıklayınız.

Ayrıca konu ile ilgili hazırlanan bir çalışmayı geliştirmek amacıyla aşağıdaki anketi doldurmak için yardımcı olmanız talep edilmektedir.

7 Şubat 2013 Perşembe

DÜNYANIN BİLİNEN İLK SERAMİK VENÜSÜ




Dolní Věstonice Venüsü; 1924 yılından beri Karel Absolon tarafından yürütülen sistematik çalışmalar sonucunda 1925'de Çek Cumhuriyeti'ndeki Moravia Havzası'nda bulundu. Paleolitik Döneme ait bu seramik, Michael Hermanussen'e göre 24,000 yıl öncesine, Halil Yoleri'nin kitabında M.Ö. 20,000 yılına tarihlendirilse de, radyo karbon testlerine göre M.Ö.29,000 – 25,000 yıllarına tarihlendirildi. 13 temmuz 1925'te kırık iki parça halinde bulunan venüs heykelciği, bereketi sembolize eden ana tanrıça heykelciklerinden başka bir şey değil. 111 mm. yükseklik ve 43 mm. genişliğinde  şekillendirildiği çamurun yapısında kemik tozu da kullanıldığı saptanan bu örnek, 500-800 santigrat derece aralığında pişirilmiş. Konu ilginç olduğu kadar, gözlerden de uzakta kalmış durumda. Örnek çok önemli ve değerli oluşu nedeniyle, sergileme amacıyla çok kısıtlı sürelerde görücüye çıkmakta. Ekim 2006'dan eylül 2007'ye kadar Prag Ulusal Müzesinde sergilendikten sonra, 2008'de Viyana Doğal Tarih Müzesi ve 2009'da Moravia Müzesinde son kez sergilendi. Seramik venüs üzerinde uzmanların çalışması devam ederken, 2004 yılında yapılan tomografi taramasında, seramiğin yüzeyinde, 7-15 yaşlarına ait bir çocuğun parmak izlerine rastlandı ve bu kişinin seramiğin üreticisi olduğu kabul edildi.

Seramik bünyenin toplu kimyasal bileşeninde muskovit, mika illitli killer, Si02 ve Al20 3 ek olarak yerel kökenli silt bulunduğu, yapılan analizler karşılaştırıldığında yöreden elde edilen lös örnekleriyle benzerlikler taşıdığı saptanmıştır. Tane boyu dağılımının da yerel örneklerle benzeşmesi, venüsün yerel üretim olduğunu ortaya koymaktadır. Test sonuçları Pavlov 1 'seramik' (Soffer ve Vandiver 1997) analizi ile onaylandı. Şekillendirme kütleden oyarak değil, parçaların eklenmesiyle gerçekleştirilmiştir. Yöredeki diğer seramiklerin de incelenmesiyle, üretimde kalıp kullanıldığı da tespit edilmiştir. Yüzeyde perdah vardır. Pişirim redüktan, soğutma oksidan ortamda gerçekleşmiştir. Seramik yüzeyini kaplayan silisli külün, pişirim sırasında venüsün kül tabakası içinde olduğunu gösterir.

Bu örneğin seramik oluşu, oldukça dikkat çekici ve kronolojiyi tamamen değiştiren bir durum. Üst paleolitiğe denk gelen zaman diliminde çağdaşları Brassempou, Lespugue, Laussel, Grimaldi Mağarası, Pavlov I, Willendorf, Avdeevo, Kostenki I, Gagarino gibi merkezlerde bulunan venüsler kalker, serpentin, hematit, mamut dişi gibi seramik dışı malzemelerden üretilmişlerdi. Ayrıca yine bu seramik üzerinde yapılan incelemeler sonucunda Marshack, 18 adet işaret saptamış ve bu işaretlerinin muhtemelen kadının biyolojik dönemleri ile ilgili olduğu sonucuna varmıştır. Türkçe kaynak olarak konuyla ilgili herhangi bir bilgiye malesef rastlayamadım fakat yabancı kaynak konusunda pek sıkıntı yok. Bu örneğin daha önemsenmesi gerektiğini ve seramik ile ilgili bilgilerin kitaplarda güncellenerek, yeni bilgilerin eğitimde de kullanılabilir olmasını önemsiyorum. Bu noktada daha önce BBC tarafından duyurulan dünyanın en eski seramiği haberi de doğruluğunu yitirmiş oluyor. Daha doğrusu bu haberin bu şekilde hiç yapılmaması gerekiyordu. Çünkü yazıyı hazırlayanların 1925 yılında bulunan bu seramikten haberdar olmaları gerekirdi. Dolayısı ile bu haberi, belki de Çin'de bulunan en eski seramik olarak düzeltip güncellemek gerekecektir.

Dolní Věstonice Venüsü, İllüstrasyon: Libor Balak

Kaynaklar:
-Clive Gamble, (Mart 1982), Interaction and Alliance in Palaeolithic Society, Man, New Series, Cilt: 17, No: 1 , sf: 93,94,96,98
-Halil Yoleri,  "Toprağın Pişirilmesi"  Pişmiş Kil ile İletişim, Tibyan Yayıncılık, 2008, İzmir,  sf:22
-O.Soffer, J.M.Adovasio, ve D.C.Hyland. (Ağustos/Ekim 2000) "The Venus Figurines: Textiles, Basketry, Gender, and Status in the Upper Paleolithic", Current Anthropology, Cilt:41, No:4 , sf:512,515
-James B. Harrod (2011),"The Hohle Fels Female Figurine: Not Pornography but a Representation of the Upper Paleolithic Double Goddess." The Journal of Archaeomythology,  Cilt:7, sf:210-213
-Marshack, A. (1972), "The Roots of Civilization", New York: McGraw Hill., sf:282
-Shawntelle Nesbitt, "Venus Figurines of the Upper Paleolithic", Totem: The University of Western Ontario Journal of Anthropology, 2011, Cilt:9, Sayı:1, sf:57
-Libor Balák (2008), Antropark, Brno, Czech Republic,  "Window into the Palaeolithic Europe 30,000 years ago: results oF the multidisciplinary approach" sf:4,5,11,17
-http://www.youtube.com/watch?v=zAtmX5m12Jc
-http://www.donsmaps.com/dolnivi.html
-http://www.hormones.gr/127/article/article.html
Bu makaledeki yazı ve görseller izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.

6 Şubat 2013 Çarşamba

1919 tarihli kitaptaki At Biçimli Kap

J.F Baker tarafından 1919 yılında yazılmış 342 sayfalık ilginç bir seramik kitabını (A.B.C. of Collecting English Pottery) incelerken, içinde bir tane at biçimli geleneksel Çanakkale seramiği gördüm. Bu seramik yanda görüldüğü şekliyle bir çizimdi fakat geleneksel Çanakkale olduğu çok açıktı. Seramiğe ait tanımlayıcı bir bilgi yer almasa da, Uzak doğu kökenli olduğu yazılmıştı ve bu örnek İngiltere'de kökenli olan binicili bir seramikle kıyaslanıyordu. Konu edilen seramik detayları itibariyle de tipik Çanakkale at biçimli seramiklerin detaylarını barındırıyordu. Doldurma ve boşaltma ağzının konumu, eğer, yele ve yular detayları eksiksiz. Atın bacaklarında yer alan bilezik görünümlü halkalar bile doğru şekilde çizilmişti. Atın göğsünde yer alan madalyon rölyefi için krizantem çiçeği olarak bahsedilmiş, üzerinde yer alan açık yeşil üzerine koyu yeşil sır uygulaması ise özellikle vurgulanmış. Bence kısa açıklama yazısında ilgimi çeken en önemli nokta ise, yazarın seramik biçim için yaptığı yorum. "Komik değil, çok sıra dışı" diyerek kaynağını tam olarak belirtemediği bu seramik hakkındaki son görüşünü dile getiriyor.  Alberth Smith'in 1850 tarihli "İstanbul'da Bir Ay" adlı kitabında Çanakkale seramiği için yaptığı yorumu hatırlayınca, bu yorumu oldukça iyimser buldum.

17 Ocak 2013 Perşembe

SERAMİK MÜZESİNE İLK BAĞIŞ

Alıntıdır: "Çanakkale Belediyesi tarafından projelendirilen Seramik Müzesi çalışmalarını tamamlıyor. Eski Er Hamamı’nın yeniden düzenlenmesiyle birlikte Çanakkale’nin en önemli simgelerinden biri olan seramiklerine yakışır bir müze kente kazandırılıyor.
Geçmişten günümüze eserlerin sergileneceği ve önümüzdeki aylarda açılmasının planlandığı Seramik Müzesi’ne ilk bağış, yıllarını seramiğe adayan ve bu sanatın gelişip, ileriki nesillere aktarılması için çalışmalarda bulunan Çanakkaleli Seramik Ustası Tanzer Orbay tarafından yapıldı.
Eski bir Çanakkale Seramiği olan eser, açıldığı günden itibaren Seramik Müzesi’nde ziyaretçilerinin seyrine sunulacak.
Seramik Müzesi’ne bağış yapmak isteyen vatandaşların ayrıntılı bilgiyi Çanakkale Belediyesi’nden öğrenebilecekleri belirtildi."
Kaynak: http://www.canakkaleicinde.com/seramik-muzesine-ilk-bagis.html


Prof. Erdinç Bakla Konferansı sonrası Müze fikrini tartışırken.
Çanakkale kenti, kendisi için geç de olsa seramik adına bir şeyler yapmaya niyetlendi. Bu noktada, Seramik Müzesi girişimi ilk adım olma adına oldukça önemli. 13 Eylül 2005 tarihinde verdiği bir konferansta bu konuya ilk kez değindiğini hatırladığım müzenin fikir babası Prof.Erdinç Bakla'yı bir kez daha anmak gerekir, yoksa insanlar bu fikir ve girişimin Belediyece, ya da başka çevre veya kişilerce akıl edildiğini düşünebilir. Konu ile ilgili ilk toplantıyı hatırlıyorum. Tanıdığım kadarıyla, Sn. Bakla'nın müze fikrinin   daha da eskilere ait olması muhtemeldir. Zamanın rektörü Ali Akdemir  zamanında toplanmış ve Çanakkale'nin güzide bir lokantısında tertiplenen yemekli oturumda, önemli kararlar alınmıştı. O toplantıda biz de yer almış ve gelecekte yapılacak çalışmalar için farklı roller üstlenerek yetkilendirilmiştik. Bu müzenin oluşabilmesi için tohumlar o toplantıda atılmıştı. Çalışmalarımız hep gönüllü olarak sürdü, peşi sıra konferanslar, toplantılar, proje ve sunumlar. Gidişat öyle bir yere geldi ki o noktada işin rengi değişti. Artık gönüllülük değil, duygusallık dönemi başlamıştı. Haliyle birileri, her zaman olduğu gibi bu süreçten kazançlı çıkmalıydı. Baş rol oyuncuları her zamanki rutin tavırlarıyla olaya el atarak hünerlerini konuşturmuş olmalılar. Seramik konusunda kent adına fikir beyan etmeye ve Müze ile ilgili çalışmalara katılmak üzere davet edilmişken, dönüp ardıma baktığımda, geçen yıllar içinde ustaca hamlelerle konudan dışlanarak uzaklaştırıldığımızı görüyorum. Sanırım her zaman yanlışları belirtip, doğruları söylemek ve hiç bir beklenti içinde olmadan çalışmaya çabalamanın sonuçları bu olsa gerek. Hal böyle olunca da bir çıkıntı veya çıban başı durumunda olanlar ki, buna kendimi de dahil ediyorum, tesfiye edilir, törpülenir, sindirilir veya yok edilir. Zamanında elimize bir nalıncı keseri alsaydık, sanırım durum daha farklı olurdu. Umalım da konuya hakim uzman bir ekip tarafından hazırlandığını düşündüğüm proje çerçevesinde seramik müzesi ile ilgili çalışmalar bir şekilde devam ediyor olsun. Bu aşamada müze için seramik toplama ve bir koleksiyon oluşturma gereği doğuyor. Boş vitrinlerle açılış yapılacak değil ya. Şimdiye dek fikir soran olmadığına göre, her şey yolunda gidiyor temennisinde bulunalım.
 
Yukarıdaki alıntıdan anlaşılacağı üzere, müzeye eser bağışlayan Sn. Tanzer Orbay, Çanakkale'de yaşayan duyarlı bir insan olarak girişimde bulunmuş ve müzenin oluşumuna katkı sağlamıştır. Umarım elinde bulunan seramikleri müzeye bağışlamak isteyen başka insanlarla bu sayı artarak, seramik müzesi gerçekten hakettiği değere ulaşabilir. Bu müzeye katkı sağlayacak üç önemli kaynağı daha belirtmek gerek. İlki Çanakkale Arkeoloji Müzesi depolarında yer alan geleneksel Çanakkale seramikleri. Envantere kayıtlı seramiklerin toplam sayısı 50 adet olup 2008 tarihinde konuyla ilgili bir çalışma gerçekleştirmiştik. Bu seramikler arasında çok nadir ve değerli örnekler olduğunu ve bunların eksiksiz olarak yeni müzeye devredilerek teşhirinin sağlanması çok hassas ve önemli bir süreç. Böylece kentte seramik eğiitimi alan ve seramik üreten kişiler, yıllar sonra örnekleri canlı olarak izleyip tanıma şansına sahip olabilecekler.

Seramik çalıştayı katılımcıları toplu halede.
Müze için diğer bir kaynak ise, 2008 yılında 45. Troia Festivali kapsamında Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi G.S.F. Seramik Bölümünde uluslararası katılımlı gerçekleştirilen seramik çalıştayında üretilen eserlerin, müzeye kazandırılması olacaktır.  Seramik Bölümü atölyelerinde  üretilen en az 35 parça, gerçekleştirilen sergi sonrasında Belediye tarafından emniyete alınmıştı. Çağdaş sanat adına önemli örneklerin bulunduğu ve uluslararası anlamda gerçekleştirilen böyle bir etkinliğin ürünleri de bu müzede teşhir edilerek geçmiş ve günümüz arasında bir köprü oluşturabilir.

Avustralya'dan gelen şerbetlik.
Üçüncü kaynak ise ÇOMÜ GSF Dekanlığında yer alan ve  Avusturalya'dan  bağışlanarak gönderilen 2 adet geleneksel Çanakkale seramiğidir.  03.08.2006 tarihinde T.C. Dışişleri bakanlığı aracılığı ile "The Silver Society of Australia" tarafından kazandırılan bu seramiklerden birisi at biçimli kap, diğeri ise kahverengi sırlı şerbetliktir. Seramiklerin teslim tutanaklarında da yine şerbetlik olarak kaydedilmişlerdir. Bu seramikler hakkında daha önce hazırlayarak sunduğumuz "Avustralya'dan Gelen İki Şerbetlik ve Kahverengi Sır Araştırmaları" adlı bildiri AKMED tarafından 2008 yılında Çanakkale Seramikleri Kolokyum Bildirilerinde yayınlanmıştır ve kitabın 68-73. sayfalarda yer almaktadır.  İlgili metne blogdaki yazıdan ulaşılabilir.

Umarım ki seramik müzesi tamamlanınca, içi de bir şekilde doldurulsun. Tek dileğim nitelikli eserlerin seçilmesi ve sergilenmesidir. Bunu için bir seçici kurul olmalıdır. Tabi  bir de bu müzede görev alacak uzman seramikçilere ihtiyaç duyulmaktadır. Müzenin yöneticisi mutlaka bir seramikçi olmalıdır. Bu noktada müzeci, sanat tarihçi hatta kimi arkeologların itirazlarını tahmin edebiliyorum. Eğer müze seramik müzesi olacaksa, müdür de seramikçi olmalıdır! Seramiğe keramik diyen, terminoloji ve teknik bilmeyen, hatta çamura hamur, sıra cila ve hatta fayans demeyi öğrenmiş kişiler, kalkıp da konuyu bilmeyen ziyaretçilere yanlış bilgiler aktarıp, müzeyi ve sorumluluğunu telef etmemelidirler. Müze sınavı vs. süreçlere dahil olacak bir seramikçi, uzman sıfatıyla yöneticilik görevini rahatlıkla yerine getirebilir. Eğer projede değiştirilmedi ise bu müzede ayrıca bir de seramik atölyesi olacaktı. Olması da gerekli. Olmazsa olmaz.  Seramik müzesinin yönetimi ve işleyişi, ihtiyaç ve sorunları ancak bir seramikçi tarafından çözülerek yönetilebilir. Bu noktada, yöneticinin neden seramikçi olması gereği ortaya çıkıyor. Buna ek olarak, müzenin diğer çalışanlar kadrosunda ise sanat tarihçi, müzeci gibi kişilerin yer almasında bir sakınca olmayacaktır. Bu tip müzelerin bir öğretim kurumu olması gerçeğinden hareketle, diğer müze çalışanları da, bilmedikleri pek çok konuda bilgi sahibi olup, seramiğin ne olduğunu böylelikle öğrenebileceklerdir.

Son olarak, sürecin ivme kazanması ile seramikten anlamayan Çanakkale'de bolca bulunan asker veya öğretmen emeklisi olabilir, aktivist (çok özenti bir kelime), sosyolog, turizimci, işletmeci, reklamcı, küratör (bu daha da özenti), grafiker ve hatta boş gezer gibi bir takım şahıslar; nemalanmak adına boy gösterir, gösterecektir, göstermeye devam edecektir. Bu olası kişiler, gelecek senaryolarda ne yapacaklar gerçekten merak ediyorum. Geçmiştekiler pek bir işe yaramadı. Bir keresinde kazayla, bu tip kişilerce düzenlenen bir toplantıya bile yanlışlıkla çağırıldım. Kalkıp gittim bile. Tabi bizi gördüklerinde ne yapacaklarını bilemediler. Çünkü yaşanan durum "helvacıların otopsi yapmasına" benziyordu. Eğer bu süreç böyle devam ederse, Çanakkale'nin de, seramiğinin de vay haline!
Bu makaledeki yazı ve görseller izin alınmadan ve kaynak gösterilmeden kullanılamaz.