25 Kasım 2020 Çarşamba

BİR PİSUVAR HİKAYESİ

Çin Ulusal Seramik Müzesinin bulunduğu Changchun kenti, bir seramikçi için unutulmaz deneyimler sunma potansiyeline sahiptir. Müzenin koleksiyonunda teşhir edilen seramikler yanında, aynı zamanda uluslararası seramik çalıştayı da her yıl bu müzede dış işleri bakanlığı ve kültür bakanlığı işbirliği ile düzenlenmekte. Bu müzeyi gezerken ihtiyaç duyduğunuz anda, bir anda ziyaretçileri şaşırtabilecek, vitrifiye bir seramik grubu ise erkekler tuvaletinde yer almakta.

Cahngchun seramik müzesi tuvaleti

Tasarım, fonksiyonellik mahremiyet ve hijyen açısından değerlendirildiğinde bu pisuvar için söylenebilecek bir takım önemli detaylar bulunmakta. Öncelikle bu değerlendirmeyi yapmak için bir karşılaştırma ve bunun için de Türkiye'den bir örnek seçmek doğru olacaktır.

Herhangi bir alış veriş merkezi, müze eğitim kurumu ya da lokantaya gidildiğinde, tuvaletlerde yer alan pisuvarlarda rahatsız edici iki konu hemen dikkat çekmekte. İlki mahremiyet amaçlı kullanılan seperatörler, çoğunlukla yanlış yükseklikte monte edilmekteler. Bu nedenle, seperatörler işlevini tamamen yitirmekte. Yukarıda paylaştığım örneklerde ise bu ihtiyaç, kullanıcının sırtını bir diğer kullanıcıya dönmesiyle çözümlenmekte. Dolayısı ile tercihe bağlı olarak mahremiyetinizi korumak, bir başka deyişle gösterip göstermemek  tamamen kişinin kendi elinde, üstelik seperatöre hiç de gereksinim duymadan. Türkiye'de kullanılan seperatörler sayesinde, mahremiyet oranının oldukça düşük, gösterge sayısının okey masalarındaki gösterge oranından daha yüksek olduğuna dikkat çekmek gerek.

Standart pisuvar montaj ölçüleri (Kaynak)

Bir yanlış da zamam zaman pisuvarların montajında daki yüksekliklerde görülebilmektedir. Örnek vermek gerekirse bir devlet üniversitesinde tespit ettiğim ilginçliği ele alacak olursak, yetişkinler için standart olan pisuvar kullanım ölçüsünün yerden yüksekliği 650 mm olması gerekirken, üniversitede 730 mm ölçüsünde monte edilmiştir. Bir araştırmaya göre Türk erkeklerinin boy ortalamasının 174 cm olduğu ve bu ortalama 174 cm. üstü kullanıcılar için sorun yaşanmazken, 174 cm. altında boya sahip erkekler, yanlış montaj ölçüsü nedeniyle ciddi sorunlar yaşamış olmalılar. Bu sorunu giderebilmek için, idarenin çözümü ize, zemini 6 cm. yükselterek, ortalama boy dezavantajlı grubu 168 cm. ye düşürmek olduğu aşağıdaki fotoğraftan görülebilmekte.

Bir üniversite tuvaletinden görünüm

Diğer rahatsız edici konu ise, askerde hedef talimi yapmamış, karavanacı erkek kullanıcılardan kaynaklanmakta. Pisuvarların altında biriken sarı lekeler, maalesef isabetsiz atıcıların eseri. Bu sorunu çözmek için Avrupa'da 1880'lerde Viktoryan Çağında gerçekleştirilen uygulama oldukça yaratıcı. Pisuvarların içine resmedilen bir sineğin hedefi tutturmada büyük oranda olumlu artış sağladığı Blake Evans Pritchard'ın yazısında da belirtilmiş. Psikolojik olarak kullanıcılar tarafından sineğin hedeflenmesi, hijyene katkı sağlaması adına küçük ama önemli bir detay. Türkiye'deki halk tuvaletlerinde nadiren karşılaşılabilen bu uygulamanın arttırılması hijyen ve temizlik çalışanları için, zaman ve para israfı adına faydalı olacaktır.

Pisuvar sineği (Kaynak)

23 Ekim 2020 Cuma

SERAMİK VE GASTRONOMİ I

Bu konu, tarih öncesinden günümüze dek kesintisiz olarak devam eden bir gerçek. İnsanların gıda maddelerini pişirme, saklama, tüketme ve taşıma amacıyla üretip kullandıkları ilk seramiklerden bu yana çok fazla şey değişti ve gelişti. Burada yaşanan değişimleri listelemek yerine, seramiklerin yemek pişirme ve yeme alışkanlıklarımızla ilgili, kullanışlı ve sağlıklı nesneler olarak hayatımızda nasıl yer alabileceğine dair, bir kaç örnek vermek istiyorum.

Malum, bakır, emaye, çelik, teflon, demir döküm malzemelerle üretilen çok farklı biçim ve kalitede pişirme kapları varken, pek çok kimse, yemeği ilk aşamasından itibaren seramik tencerede pişirmeyi düşünmez. Varsa da çok az olduğuna eminim. İşte ben de bu azınlıktanım.

Anadolu topraklarında çok eski geçmişi bulunan çömlekçilik geleneği, hızla azalarak yok olma tehlikesiyle karşı karşıya. Bazı yörelerde devam eden özellikli ürünler vaz geçilmez özellikleri nedeniyle varlıklarını sürdürebiliyor. Karacasu çömlekçiliği de bildiğim kadarıyla bunlardan bir tanesi. Bu yörede üretilen seramikler, toprak özellikleri nedeniyle, ateşe karşı dayanıklı kap kacakların yapımında kullanılıyorlar. Öyle ki bu çömlekleri, içindeki yemekle dahi, doğrudan ateşin üzerinde kullanabilirsiniz.

Benzer bir ürün çeşidi de hemen karşı kıyımızdaki Midilli adasında üretilmekte. Ayastefanos'taki ev atölyesinde, doğrudan ateşe dayanıklı seramik kaplar üreten Dimitri Kouvdis, ata mesleği olan çömlekçiliği, tamamen geleneksel yöntemlerle gerçekleştiren tek üretici. Muhtelif ziyaretler sırasında, taşıyabildiğim ölçüden, bu seramiklerden satın alarak, günlük hayatımda kullanmayı da oldum olası çok sevdiğimi söylemeliyim.

Bu yıl bahar ayında satın aldığı bir oğlak budunu dondurucudan çıkartıp, bu çömleklerden birinde pişirmeye karar verdim. Derdim oğlak güveç yapmak. Doğrudan doğalgaz aleviyle ocakta seramik kapta yemek pişirebilmek. Dimitri usta bu formun adına "Kaçarola" demekte. Sonuçta bir tür tencere. Malzemeleri hazırlayıp, arada kontrol edip, kısık ateşte, etler kemiklerden ayrılana kadar pişirmek yeterli oluyor. Oğlak eti Ayvacık Orhan Kasap'tan olsa gerek. Malzemeler çok basit. hazırlanışı da öyle. En önemlisi pişirirken kaçarolanın kapağını kapalı tutmak. Denemek isteyenler, tabi ki bu kabı almak için Midilli adasına gitmek zorunda değil. Yazının başında belirttiğim gibi, Karacasu çömlekçileri sizi bekliyor.


Kullanılan malzemeler: 1 oğlak kol, iri parça halinde, 2 orta boy soğan, 2 diş sarımsak, 2 patates, 1 havuç, 1 tatlı kaşığı zeytin yağı ve tereyağı, 1 tutam limon kekiği, kafi miktar tuz ve karabiber, 1 er çay kaşığı ince doğranmış taze zencefil ve zerdeçal. Afiyet olsun

Son olarak, "Sanat ve Gastronomi" adı altında hazırlamakta olduğumuz sanat projesi ile, başlangıçta Çanakkale'de gerçekleştirilmek üzere, resim, heykel ve seramikçilerin bir araya gelerek, kültürel miras, turizm, arkeoloji, tarih, etnografya uzmanlarıyla gerçekleştirilecek çalıştay, sergi ve sempozyumlar düzenlenecektir. Bu amaca yönelik düzenlemiş ve sonuçlandırmış olduğumuz "Gyges Seramik Çalıştayı" bize önemli deneyimler kazandırmıştır. Bu etkinlikte de yine Çanakkale'nin yerel bir zenginliği olan "Gyges Burnu" esin kaynağı oluşturmuştur. Başarıyla sonuçlanan düzenlediğimiz çalıştaya, uluslararası dergilerde atıf yapılmaktadır. Bu noktadan sonra hedefimizi yerelden ulusala ardından uluslararası platforma taşıyarak, değerlerimizi koruyup yaşatmak ve gelecek kuşaklara aktarmak olacaktır.

14 Ekim 2020 Çarşamba

İLK RAKUDAN GÜNÜMÜZE

Bu derlemede, raku-yaki olarak adlandırılan raku seramiklerine dair özet bir metin sunulmaya çalışılmıştır. Öncelikle raku tekniğinin kısa tarihçesi, etimolojisi, teknik özellikleri, Zen Budizm'i etkisiyle çay seremonisinde kullanımı, yüzyıllar sonrasında ise batıda, bu teknikle üretilen seramiklerin gelişimine değinilecektir. Ardından sanat eğitimi sürecinde raku seramiklerinin popülerleşmesi ve bir uzak doğu tekniğinin farklı uygulamalarla, günümüze dek uygulanır oluşunun, artık zen Budist felsefesi ve spiritüalizmi ile her hangi bir bağının kalmamış olmasına dikkat çekilmeye çalışılmıştır.

Özellikle yurdumuzdaki son dönem raku uygulayıcılarının böyle bir felsefe ile bağ kurmaya çalışmak yerine, seramiklerin pişirim sonrası görsel çekicilikleri ile ilgilendikleri gözlenmektedir. Daha da önemlisi, raku sırları ile canlı efektler oluşturarak, biçime ve tasarıma verilen önemin giderek yok olmaya başladığı da bir gerçektir, uygulamaların, orjinal raku tekniğinden uzaklaştığı da tespit edilmiştir. Buradaki en önemli fark, günümüzde raku uygulamalarında yoğun miktarda redüksiyon gerçekleştirilmesidir.

Japonya'da çömlekçiliğin geçmişi Neolitik çağa dek uzanır. Dünya arkeolojisinde bulunmuş olan en eski bir kaç akçini bünyeli seramik örnek, MÖ 14.000'e tarihlendirilmiştir. Bunlar sırsız ve bezemesiz örneklerdir. Jōmon, Yayoi ve Kofun dönemleri sonrasında gelişen teknikler Japon seramiklerinde yeniliklerle oluştursa da, 11-16 yy. lar arasında Çin'den ithal edilen seladon ve tenmoku seramikler önemli yer tutar. Bu seramiklerin etkisiyle Ovari bölgesinde gerçekleşen Seto çömlekçiliği, Çin örneklerini kopyalamaya başlamışlardır. Ardından çömlekçiliğin merkezi olarak Mino ön plana çıkmaya başlamış ve Kore esintili seramikler üretilmiştir. 1592-1598 deki Japonların Kore istilası sırasında, bir grup Kore'li çömlekçinin Japonya'ya taşınmasıyla yeni bir seramik tarzı doğmuştur. 16. yy.ın sonlarında Mino'lu çömlekçiler pekişmiş çini Shino ve Raku seramiklerini geliştirmişlerdir. Kore'den Japonya'ya yerleşen atadan kiremit üreticisi olan Ameya'nın oğlu 1516 doğumlu Tanaka Chōjirō, aslen kiremit üreticisi iken raku seramikleri üreten bu ailedeki ilk çömlekçi olarak kayıtlara geçmiştir. İlk çay kasesini 1579 yılında ürettiği sanılmaktadır.

Chōjirō'nun çay kaseleri
Chōjirō 'nun Ōguro, Kaburo, Muichibutsu adlı çay kaseleri
Kaynak: https://www.nippon.com/en/views/b02318/

Japonya'da üretilen raku seramiklerinin kökeni, Momoyama periyodu öncesi Ming Hanedanlığında üretilen Çin’den gelen üç-renkli “Sansai” işlerine dek geriye gider. Morgan Pitelka da çalışmasında bu konuya değinmiştir. Rakunun, Japonya'da 16. yüzyılda gelişen ticaret ve özgürlük ortamında, Chôjirô ailesi ile başlayan bir pişirim ve bu yöntemle üretilen seramiklere verilen genel bir terminolojik adlandırma olduğunu söyleyemek yanlış olmaz. Teknolojik açıdan sınıflandırıldığında raku, kurşun sırlı Japon akçinisi olarak değerlendirilebilir.

Kaynak: http://www.kyoto-wabichakai.info/en/kokoro.html
Sadeliğin ön planda olduğu wabi-cha
Kaynak: http://www.kyoto-wabichakai.info/en/kokoro.html

Her şeyin temelinde yer alan Zen Budizmi, Japon çay seremonisinin özünü oluşturur. Çay seremonisi estetik hassasiyet, tabiatın ve sade güzelliğin  sembolik sunumudur. Sosyal bir aktivite olmaktan ziyade, belirli ve katı kuralları olan çay seremonileri, çay ustaları tarafında icra edilmişlerdir. 1522 doğumlu Sen no Rikyū bu ustaların en önemlilerinin başında yer almaktadır. Sen no Rikyū, sadeliğin ön planda olduğu "wabi-cha" geleneğindeki en derin etkiye sahip kişidir. Sado (çay yolu) olarak adlandırılan sanatın bir kısmını oluşturan çay seremonisi, büyük usta Sen no Rikyū tarafından oluşturulmuştur. Bu sanatta çayın seramikle birlikteliğinin yanı sıra, estetiğin, şiirle uyumu da ön plandadır. Öyle ki bazı çay kaselerinin dış yüzeylerinde yazılı waka şiirleri, bu lirik ifadenin en güzel örnekleridir. Rebecca Corbett makalesinin 11. sayfasında Otagaki Rengetsu ve  XI.Raku Keinyu'nun şekillendirdikleri şiirlerle bezeli çay kaselerine dikkat çeker. Seremoni süresince katılımcıların çayın tadını çıkarabilmeleri için her türlü öğreti, bilgi ve inceliğe  sahip olan çay ustası, bu süreçteki tartışmasız en önemli kişidir.

Otagaki Rengetsu ve  Raku Keinyu'nun şiirlerle bezeli çay kaseleri
Kaynak: 
Rebecca Corbett, s.11

Bu törenlerde kullanılan iki farklı tür çay bulunmaktadır. Çoğunlukla toz haline getirilmiş yeşil maça çayı, çay kaseleri ile servis edilmişlerdir. Daha nadiren kullanılan yaprak çay ise, bu seremonilerde kullanılan ikinci çay türüdür.  Raku tekniği ile üretilmiş seremonide kullanılan bu çay kaseleri, hem kültürel hem felsefi hem de sanatsal anlamda zengin bir kültür mirası olarak karşımıza çıkarlar.

Çay servisinde kullanılan raku tekniği ile üretilmiş "chawan" olarak adlandırılan çay kaseleri, tekniğin kendi içindeki farklı alt teknikleri ile üretilerek, farklı isimlerle adlandırılmışlardır. Yakinuki tekniği bunların arasında sayılabilecek, rakunun önemli bir alt pişirim tekniğidir.

Çay kaselerinin adlandırmalarında yine felsefi estetiğe önem verildiği, kaselerin isimlerinden anlaşılmaktadır. Örnek vermek gerekirse Chōjirō tarafından üretilen bazı çay kaseleri Ōguro (Great Black: Ulu kara), Kaburo (Child Attendant: Çocuk eşlikçi), Muichibutsu (Nothing: Hiç) olarak adlandırılmışlardır. Türk islam feelsefesinde yer alan "Hiç" kavramıyla, Chōjirō'nun ürettiği "Hiç" adlı çay kasesi, sadeliğe verilen önemi vurgulaması adına çok önemli bir değer olarak karşımıza çıkmaktadır.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, tabiatın yansımalarını ve sadeliğini görebildiğimiz bu seramikler için gösterilebilecek en güzel örneklerden bir tanesi, yine Chōjirō tarafından üretilmiş " Kaedegure" (Akçaağaçların alacakaranlığı) kasesidir. Takeshi Watanabe makalesinde, Chōjirō'nun Kyoto'daki raku çömlekçiler ailesinin atası sayıldığını belirtir. Chõjirõ'dan bir veya iki nesil sonra benimsenen Raku adının, ailenin kaselerinde kullandıklarına benzer bir kilin bulunabileceği bölgeyle olan bağlarından kaynaklandığı düşündüğünü belirtmektedir.

Teknik temelde kurşunlu sırların, düşük derecede kullanıldığı ve redüksiyona dayalı bir pişirme yöntemidir. Chōjirō'nun ürettiği gelenekselleşen rakularda, bildiğimiz kadarıyla redüksiyon gerçekleştirilmemiştir. Üretimde hızlı sonuç almak bakımından sır pişirimleri 800-1000 oC sıcaklıkta gerçekleştirilebilir. Çamur yapısına ve sırına bağlı olarak daha yüksek sıcaklıklarda da raku pişirimi yapılabilmektedir.

Devam edecek...

KAYNAKLAR

Morgan Pitelka, Handmade Culture: Raku Potters, Patrons, and Tea Practitioners in Japan, Honolulu: University of Hawai'i Press, 2005, 37

Rebecca Corbett, "Crafting Identity as a Tea Practitioner in Early Modern Japan: Ōtagaki Rengetsu and Tagami Kikusha", Source: U.S.-Japan Women's Journal , 2014, No. 47 (2014), 3-27

Takeshi Watanabe, "From Korea to Japan and Back Again: One Hundred Years of Japanese Tea Culture through Five Bowls", 1550-1650, Yale University Art Gallery Bulletin , 2007, Japanese Art at Yale (2007), 82-99

https://www.britannica.com/art/raku-ware
https://www.britannica.com/art/pottery/Japan#ref600456
https://www.britannica.com/art/Japanese-pottery#ref1054824
https://www.britannica.com/topic/wabi-cha
https://global.britannica.com/biography/Tanaka-Chojiro
https://global.britannica.com/biography/Tanaka-Chojiro
https://www.newworldencyclopedia.org/entry/Sen_no_Rikyu
http://www.kyoto-wabichakai.info/en/kokoro.html
https://www.nippon.com/en/views/b02318/
https://www.youtube.com/watch?v=WSVePefpKXs
https://www.youtube.com/watch?v=HVUbNnyPpPg
https://www.youtube.com/watch?v=KfDTuNyup9Y





26 Eylül 2020 Cumartesi

KOYUNEVİ PROJESİ

Koyun evi, bilenler bilir, bilmeyenler için söyleyelim, adı üstünde koyunlar için yapılmış taş duvar örgülü dairesel bir barınak olarak adlandırılabilir. Aynı zamanda Çanakkale Ayvacık ilçesinde Koyunevi adlı bir köy de vardır. Bu köy Bademli ve Balabanlı köyleri arasında yer almaktadır. Antik Assos kentine 15,6 km. mesafedeki Koyunevi köyü, adını aldığı barınaklarla kültürel kimlik açısından çok önemli bir bağ kurmaktadır. Çevre köylerde çobanlar tarafından otlatılan koyunların sıcaktan korunması için kullanılan bu yapılar, yok olan yerel mimari  örnekleri arasında değerlendirilebilir. Bu hızla devam etmesi durumunda, küçük baş hayvancılığın giderek azalması, koyunevlerine olan ihtiyacı da sona erdirebilecektir. Hatta yakın gelecekte birer harabeye dönüşecekler, belki de Çanakkale’ye büyük kentlerden gelen yazlıkçılar tarafından, sökülen duvar taşları, kendi özel inşaatlarında kullanılmak üzere nakledilecektir. Bu tehlikeler günümüzde mevcuttur.

Gerçekleştireceğimiz projenin ana temasını oluşturan bu yapılar, bir Land art çalışmasına da sütrüktürel olarak temel oluşturacaktır. Corona virüs pandemisi sona erdikten sonra başlayacak olan projede görev almak ve detayları öğrenmek isteyenler mfkaragul@gmail.com adresinden irtibat kurabilirler. Sürece ilişkin detaylar buradan paylaşılacaktır.


Kendimize ait aynı coğrafyada bulunan el değmemiş bir arazide, tabiatta dağınık halde bulunan taşları bir araya getirerek oluşturacağımız projenin, hava fotoğrafından algılanabilir olması hedeflenmiştir. Likenler, yerel bitkiler, hayvanlarla iç içe gerçekleştirilecek proje ile, Çanakkale’ye dair pek çok önem arzeden konu, sanat aracılığıyla ele alınacaktır. Özellikle de küçükbaş hayvancılığın önemi vurgulanmaya çalışılacaktır. Koyun ve keçi üretimi yerel üretici için çok önemli bir geçim kaynağıdır. Bunun dışında, günlük hayattaki pek çok faaliyet de hayvancılığa dayalıdır. Örnek vermek gerekirse koyun yünü olmasa yünlü dokumalar üretilemez. Bunların renklendirilmesi için gerekli boyar maddelerin kullanacağı bitkiler kullanılmaz olur, bu bilgiler gelecek nesillere aktarılmaz olur. Gerçi yünlerin kaynatıldığında bakır kazanlar çoktan üretilmez oldu, makinalarda suni liflerle dokunan motifler, nineden toruna aktarılmaz oldu. Eli belinde motifinin yalnızca kilim ve halıyla sınırlı kalmadığını, aslında kökeninin antik Troia seramiklerine kadar uzandığını anlatan ne bir seramikçi, ne bir müzeci, ne de arkeolog kalmayacak.


Saymaya devam etsek, basit bir dikenin, kimsenin önemsemediği papatyanın, neredeyse hiç bir kullanım alanı kalmayan meşe palamudunun mevzuyla olan bağının önemini vurgulamak, sanat ve zanaat aracılığıyla katkı sağlamak da bu projenin amaçları arasındadır.








6 Nisan 2020 Pazartesi

Viruspunk Seramikler / Viruspunk ceramics

Steampunk, dizelpunk, cyberpunk hayatımıza çoktan girmişti. Artık virüs, mutasyon, hastalık ve ölüm temaları "viruspunk" temasıyla sanat, edebiyat vs. alanlarında görülecek. 1984, Bioshock, Resident Evil, I am Legend, Colony ... türü distopik eser ve yapımlar günlük hayatımızda maalesef daha çok yer alacak.  80'lerden Virus grubunun "Infected" adlı parçasının recover olmasını bekliyorum. "12 Maymun" filmi ise remake olabilir. Hr.Giger ve Zdzislaw Beksinski'nin ise yeniden ön plana çıkma ihtimali oldukça yüksek. Özellikle bu tanıma uygun sayılabilecek Laura C. Hewitt, Hr. Giger, Richard Notkin ve Katsuyo Aoki etkili distopik seramikleri de taklitleri ile artış gösterecektir. Bu süreçten kar etmek isteyen girişimcilere şimdiden bol kazançlar diliyorum.


Laura C. Hewitt, Biomech demlik ve fincan,  kaynak:
Richard Notkin, Cooling Tower demlik (detay), 1984, kaynak:

Hr. Giger, Lanscape XIV, 1972-1973, kaynak:


İnceleme listesi
Dünya salgın listesi, kaynak
Ali Bektaş, İnsanlığı hedef alan biyolojik sikahlar ve Corona virüsü, kaynak
“Strong Tea: Richard Notkin and the Yixing Tradition” 1990, Seattle Sanat Müzesi, kaynak
Bulaşıcı hastalık filmleri, kaynak
10 pandemi filmi kaynak
Imdb top 10 kaynak
Virüs salgını konulu 22 film kaynak
Distopik romanlar kaynak
My Secret Terrius kaynak

25 Mart 2020 Çarşamba

Virütik Seramikler (Covid 19 anısına)

Yaşadığımız küresel Coronavirüs (SARS-CoV-2) krizine dikkat çekip, tedbirli davranmak adına hepimiz sorumluluk sahibiyiz. 26-32 kilovat büyüklüğündeki pozitif-anlamlı tek zincirli virüsün oluşturduğu rahatsızlık Covid 19 olarak adlandırılmakta. Görsel algının akılda kalma etkisi göz önünde bulundurulduğunda, bu tür örnekleri pandemik duyarlılık sağlama adına sanat alanında ele almak, küçük de olsa sürece bir katkı sağlayabilir. Bu düşünceden yola çıkarak, kendi alanım olan seramik aracılığıyla neler yapılabileceğini düşünürken, aklıma birden, bu fikre sahip seramikçilerin yaşadığımız kriz öncesinde neler üretmiş olduklarına bakmak geldi. Dolayısıyla bu kısa yazıda, durum tespiti yaparak, virüs ve mutasyon konularında neler üretilmiş olduğunu saptamaya çalışıldı.

Corona virüsün elektron mikroskop görüntüsünde taç benzeri çıkıntıları fark edilebilmekte

Corona virüsün elektron mikroskop görüntüsünde taç benzeri çıkıntıları fark edilebilmektedir. Belirtmeden geçemeyeceğim, 94 yılında mezuniyet çalışmam için mikro düzeydeki hücrelerin, makro düzeydeki mutasyonları ile ilgili bir mekan düzenleme projesi şekillendirmiştim. Ne yazık ki bu projeme ilişkin geriye çok kısıtlı materyal kalmış durumda. Atölye mezuniyet projemin sorumlusu çok değerli hocam Prof. Beril Anılanmert’in arzusunu kırmayarak çalışmamı iki kez tekrar ederek mezun olma şerefine nail olmak gerçekten de ilerideki akademik hayatım için oldukça motive ediciydi.

Bu konu üzerinde bir şeyler yazmak istememin bir diğer nedeni de, konunun yakın gelecekte postmodern bir tavırla zıvanadan çıkacak olması endişesini taşıyor olmam. İçinde yaşadığımız tüketim toplumunda, yaşadığımız salgının ardından, edebiyat, sinema, roman, belgesel gibi alanlarda konunun enine boyuna ele alınacağına eminim. Dolayısı ile çorbada tuzumuz olur da farkındalık yaratabilirsek mutluluk verici olabilir.

Maalesefendi çalışma görsellerime yer veremeden , dört yabancı meslektaşımın seramik malzemeyle ürettikleri örneklere değinmenin daha faydalı olacağı düşüncesindeyim. Sasha Bakaric ilk ele almak istediğim seramikçi. Ardından Helen Birnbaum, Kosho Ito ve son olarak ise Pieke Bergmans’ın çalışmalarına değinmek istiyorum.

Hırvatistan’da doğup büyüyen ve günümüzde A.B.D’de yaşayan Sasha Bakaric, aslen finans alanında çalışmış olsa da, ödüllü bir seramikçidir. Çalışmalarındaki ilhamını, tüm yaşamın temeli olan çeşitli hücreler ve mikroorganizmaların mikroskobik görüntülerinden almaktadır. İnsanların bakteri ve virüslerle karşılaştıklarında hissettikleri korku ve iticilikten etkilenen Bakaric, çalışmalarını spontane gerçekleştirmektedir. Formlarda çoğunlukla kullandığı koyu renkli pekişmiş çini yüzeyinde terra sigillata ve renkli sırları, kazıma ve astar bezemelerle birlikte kullanmaktadır. Çoğunlukla dekoratif nitelikli seramikleri fonksiyonel ürünlerdir. Vazo, kase, kutu, lamba, küre ve duvar seramikleri üreten seramikçi, çalışmalarının tümünü elektrikli fırında cone 6’da (1222 C derecede) pişirmektedir.

Sasha Bakaric, Virüs vazo,  pekişmiş çini, 10,5x6,5x 9 inç

Helen Birnbaum, lisans üstü eğitimini İngiltere’de University of Central  Lancashire’da yapmış bir seramik heykeltraşıdır. Bu adlandırma her ne kadar kulağa tuhaf gelse de, “Ceramic sculptor” olarak yurt dışında kullanılmaktadır. Kendisini T emelde seramiği  malzeme olarak kullanan bir heykeltraş olarak adlandırabiliriz. Birnbaum şekillendirmiş olduğu “Viral Satranç” adlı heykelini 2016 da  Bath Fringe ve Warrington sanat festivallerinde sergilemesiyle birlikte etki yaratmıştır. Kendisi bu çalışmasında yer alan satranç taşlarına sembolik anlamlar yüklenmiştir. HIV, AIDS, Hepatit B ve tüberkilozla özdeşleştirdiği günlük karşılaştığımız stratejiler ve şans oyunlarını, satranç oyunu üzerinden aktarır. Birnbaum’un satranç takımındaki biçimler, virüslerin biçimlerinden ilham alır. Şah (kral) HIV ve AIDS, vezir (Kraliçe) Tüberkiloz,  at (şövalye) Hepatit B, Kale (hilebaz) Kuş gribi ve Fil (piskopos) ise bakteriyofaj virüsü üretmektedir. Unutulmamalıdır ki satranç taşlarının adlarının ardında, aslında gizli anlamlar yer almaktadır. Sanatçının çalışmasında bu anlamlara gönderme yaptığı ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Küresel anlamda söz sahibi güçlerin gerçekte topluma sundukları mecazi anlamda bu şekilde ifade edilmiş olmalıdır. Yöneticilerin, onların ekiplerinin ve fedailerinin, özellikle iyilik timsali koruyucuları ve asla vaz geçilemeyen din adamlarının gerçekten de toplumsal açıdan ne denli önemli kişiler oldukları daha anlamlı vurgulanmaz! Satranç tahtasındaki karelerin düzensizliği virüslere dengesiz bir ortam sağlarken, kare yüzeylerde yer alan yazılarda ise insanlara yapılan ayrımcılık ve yaftalamalar hakkında yazılmış kelimeler bulunmaktadır.

Helen Birnbaum, Virütik Satranç (detay)

Sasha Bakaric ve Helen Birnbaum’un çalışmalarında genellikle, virüs yapılarında yer alan proteinlerin farklı renklerle şekillendirilmiş oldukları görülmektedir. Corona virüsün mikroskobik görüntüsünde yer alan taç benzeri çıkıntılar da, S proteini (çivi glikoprotein) olarak uzmanlarca tanımlanmıştır. Bu S proteini, renklendirilmiş mikroskobik görüntüde türkuvaz mavi arasında bir renktedir. Virüsün küresel gövdesinin yüzeyinde yer alan diğer iki protein ise (E ve M proteinleri) daha küçük boyutludur. Sasha Bakaric ve Helen Birnbaum‘un çalışmalarında S proteini benzeri çıkıntılar, belirgin bir şekilde göze çarpmaktadır. Bu tür proteinlerin biçimlerde belirgin etkisi bulunmaktadır.

Virüs adlı kitabı bulunan Japon seramikçi Kosho Ito, ülkesinde deneysel bir sanatçı olarak tanınmaktadır. Tate galeri tarafından 2002 de yayınlanan kitabında bahsedildiği şekliyle, kendisinin farklı pişirim tekniklerini kullanarak şekillendirdiği büyük ölçekli organik düzenlemeleri önemlidir. Çalışmaları Japonya'daki müzeler ve koleksiyonlar tarafından büyük saygı görmesine rağmen, ilk kez İngiltere'de sergilenmiştir. 1932 doğumlu olan Ito, 1970’den itibaren kıvrımlı köşeleri olan ve yüzeyde dokunun yer aldığı organik biçimler üretmektedir. Kullandığı biçimler genellikle koza ve tohum gibi birincil yaşam formlarına benzemektedir. Bernard Leach ve Shoji Hamada ile dostluk bağı olan Ito, Japonya’nın Moshiko yakınlarındaki bir kasabada yaşamaktadır.

Kosho Ito, Virus


Londra Royal Collage of Art mezunu Hollanda’lı Pieke Bergmans farklı malzemeler kullanarak tasarımlar üreten çok yönlü bir sanatçıdır. Milan Via Tortona’da kurduğu atölyesinde çalışmaktadır, Avrupa Seramik Çalışma Merkezi’nde Madeije Fleuren ile birlikte birlikte gerçekleştirdiği “Benzersiz ve Sınırsız” serisinde ekstrüder kullanarak ürettiği seramik tüpleri kullanmıştır. Ekstrüderden çıkan parçalar farklı şekilde rastgele kesilerek yüzeye bırakıldığında yığılıp, kendine has deforme bir biçime dönüşür. Formların görünümü cam virüs tasarımlarına  benzerdirler. Görsel etki açısından değerlendirildiğinde Kosho Ito’nun seramiklerine daha yakındır. Parazit ve virüs teması ile ürettiği cam aydınlatmalarının üretim sürecinde Royal Leerdam Crystal ve Solid Lightning Design ile birlikte çalışmıştır. Bu aydınlatmalar aslında ampullerin ta kendisidir. Daha önceki çalışmalarında kullandığı üfleme camın görsel diliyle bütünleşen “Virüs” adlı tasarımında görülmemiş bir zarafet düzeyine ulaşmıştır. DNA ları mutasyona uğramış, sakatlanmış, garip ve iyileşemeyen virüslü enfekte ampuller ilk kez 2008 yalında Milan’da ortaya çıkmıştır. Ayrıca bu tasarım 2008 “Design Miami/Basel” tasarım fuarındaki büyük avizede yer alarak, mecazi anlamda bu güne kadarki en etkileyici enfeksiyon olmuştur. Burada iki farklı malzeme ile benzer bir hedefe ulaşma çabası güdüldüğü söylenebilir.

Pieke Bergmans, “Benzersiz ve Sınırsız” serisinden

Eva Zathraeus 1998 de Göteborg’daki HDK üniversitesinden yüksek lisans derecesiyle mezun olmuştur. Ödem atölye bünyesinde elde şekillendirdiği virüs heykeli, konu paralelinde üretilmiş diğer bir çağdaş örnektir. Bu çalışma dünyanın mikroskobik düzeyde nasıl göründüğüne dair bir dışavurum olarak değerlendirilebilir. Form tasarımında yoğun ve belirgin olarak kullanılan tekrar öğesi ile, doku etkisi güçlü bir biçimde vurgulanmıştır. Yaklaşık iki ay süren üretim sürecinin son aşamasında, sır üstü lüster dekor pişirmiş yapılmıştır. Kullanılan platin lüster, sivri parçaların uçlarında kullanılmıştır. Böylelikle açık renk sırlı monokrom heykelde, ışık gölge etkisi ile derinlik hissi uyandırılmaya çalışılmıştır. Doku etkisini oluşturan tekrar eden birimler, virüslerin yapısında yer alan E ve M proteinleri ile ilişkilendirilebilir. Farklı bir bakış açısıyla değerlendirildiğinde, bu heykel için bir deniz kestanesinin de esin kaynağı olduğu düşünülebilir. 

Eva Zathraeus, 36x36x36 cm.


Son olarak Almtaler Kinderatelier’de Gabriele Gruber-Gisler tarafından çocuklarla birlikte salgın sürecinde şekillendirilen Corona virüsün, yok edileceğine yönelik umut dolu bir girişim gerçekleştirilerek, şekillendirdiği ve pişirmediği kili bozup deforme ederek, verilen biyolojik savaşa olumlu bir gönderme yapılmıştır.




Kaynaklar:
Yoshiaki İnui, (2002), Kazuko Todate, “Kosho Ito: Virus”, Tate Gallery Publishing
https://sarkac.org/2020/02/kod-adi-covid-19/
http://web.archive.org/web/20200320162352/
https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-51177538
https://newatlas.com/health-wellbeing/study-covid-19-spread-china-mild-undocumented-cases-stealth-transmission/
https://www.newscientist.com/article/mg24532743-500-were-beginning-to-understand-the-biology-of-the-covid-19-virus/
http://www.yelmonline.com/article_8d5d919c-e8fc-5df5-bead-650f64734c84.html
https://www.frankisart.com/sasha-bakaric
https://sashaceramics.weebly.com/lamps.html
https://www.centreofceramicart.org.uk/rethink/artist-helen-birnbaums-viral-chess/
https://coolhunting.com/design/pieke-bergmans/
https://www.tate.org.uk/whats-on/tate-st-ives/exhibition/kosho-ito
https://dogwoodbotanical.com/herbal-medicine-covid-19/
http://connecting.thedots.nl/interview-pieke-bergmans-m19/
https://www.dezeen.com/2008/12/05/pieke-bergmans-for-al-sabah-art-design-collection/

10 Şubat 2020 Pazartesi

Metropolitan Müzesinin sunmuş olduğu dijital kitap uygulamasına bir örnek olan Çin seramikleri hakkında bir el kitabı adıyla yayınlanmış çalışmaya görseldeki linkten ulaşılabilir. Pdf olarak indirilebililen sayfalardan oluşan 19189 baskısı kitap 383 sayfadan oluşmakta.


Ayrıca yine aynı müze arşivinde çömlekçilik ile ilgili yayınların bulunabileceği yayınların listesi ve seramik ile ilgili yayınların listesine de buradan ulaşılabilir. Bahsedilen yayınlar yalnızca sergiler alt başlığında yer almaktadır. Tüm yayınları kapsamamaktadır. Detaylı arama ile çok daha fazla kaynağa ulaşılabilir.

23 Ocak 2020 Perşembe

Ne Olacağım?

70'li yıllarda Gelişim Yayınlarının çıkarmış olduğu ve bizim kuşağın kütüphanelerinde bulunduğunu bildiğim önemli ansiklopediler yer alırdı. Bu ansiklopedilerden biri ise çocuklar için çok önemli temel bilgileri içermesi bakımından çok değerli idi. Fasiküllerinden biri "Ne Olacağım" adını taşıyan yayın, o gün için temel sayılabilecek 500 meslek hakkında, görsellerle desteklenerek çocukların anlayabileceği bir dille yayınlanmıştı. Burada yer alan maddelerden 3 tanesi ise şu anki mesleğimizin konusunu oluşturan seramikçiler için, nostaljik gelebilecek bilgiler içermekte.



Geçmişe baktığımda, meslek olarak seramikçiliği seçeceğimi o günlerde belirlemem tabi ki imkansızdı. Fakat şu an, doğru bir tercih yapmış olmaktan dolayı çok mutluyum. Hele ki insan sevdiği işi yaptığında, aslında hiç çalışmadığını fark ediyor. Güzel olan da bu. Günümüzde sürekli kurslara, dershanelere giden ya da özel ders alan gençleri gördükçe, özellikle de ilk okul düzeyinde olanları, yarış atı misali sınav heyecanı yaşayanlara, hep aynı tavsiyeyi veriyorum.

"Gerektiği kadar öğren ve çalış". Ben hayatım boyunca sınavlar da dahil, zorunlu durumlar için hep bunu uyguladım. Sevdiklerim ve zevk aldıklarım için ise "Üstüne düşerek, yorulana dek çalış". Gençlere de tavsiyem bu yönde. 

Herkes doktor ya da mühendis olmak zorunda değil. He ne kadar ansiklopedi kapağında yer alan bir çocuk doktor görüntüsü yer alsa da, bu uygulamanın da, zihni etkileyen bir yöntem olduğunu düşünüyorum.

Aşıklı Höyük'te10 bin yıl önce ilk beyin ameliyatı (trepanasyon). Kaynak

Düşünün bir kere; neolitik çağ insanı için ebeveynler çocuklarına ne tavsiye ediyordu acaba? "Doktor ol çocuğum, bak Çayönü ve Aşıklıhöyük'te trepanasyon  yapıyorlarmış cerrahlar, sen de onlar gibi ol, çok kazanırsın!" ya da, kafatası delmek için gerekli dilgileri yapan taş yontma ustasına, "uçlar Hasandağ obsidyeninden olsun, onlar daha hassas" diyen bir zamane cerrahı mı? Hiç sanmıyorum.

Aşıklıhöyük'te kullanılan cerrahi obsidyen dilgiler. Kaynak:

Ebeveynler bence çocuklarının çömlekçi olmalarını isterlerdi. Günlük ihtiyaç duydukları tüm kap kacaklar, tapındıkları tanrı ve tanrıçalarının suretleri maalesef bu günkü gibi CNC de 3 boyutlu şekillendirilmeye başlamamıştı henüz. Tabi ki pek çok sulak alan kıyısında doğup gelişen antik çağ toplumlarında, çömlekçilerin önemli bir yeri olmalıydı.

Klozomenai'de bulunmuş seramik lahit, İzmir arkeoloji müzesi (Fotoğraf: Fatih Karagül)

Mezarlarını bile seramik lahitler ya da küplerden oluşturmuş Anadolu halkı ile aynı coğrafyada yaşayan bizler, bir zamanlar tuvalet kağıdı yerine seramik diskler ile ile temizlendiğimizi bile bilmezken, gelecekte tabi ki çocuklarımıza "aman çocuğum doktor ol, iyi para kazanırsın, hayatımız kurtulur" derken, antik çağ beyin cerrahlarının operasyonlarını para için değil de, yalnızca insan hayatı için gerçekleştirdiklerini, toplumuzun ne kadarı bilebilecekti?

Küp mezar (pithos), İzmir arkeoloji müzesi, (Fotoğraf: Berrin Kayman)


Kaynakça
-Monlau , S., Monlau, G., Monlau, P., “Ne olacağım, 500 Meslek”, Baskan Yayınları, İstanbul, 1974
-Hasan BAHAR, Hatice Gül KÜÇÜKBEZCİ (2018), "NEOLİTİK ÇAĞ’DA KONYA’DA TİCARET" Konya Kitabı XVI, 1.Cilt, KTO Karatay Üniversitesi ve Konya Ticaret Odası, Konya, s.33-40
-Nalan Damla Yılmaz Usta (2015), "Antik insanın sosyokültürel yaşamını yansıtan bazı diş ve iskelet sistemi anomalileri" International Journal of Social Sciences and Education Research, Volume I (2), s.551
-Serdar ASLAN (2013), "KLAZOMENAİ LAHİTLERİNİN ÜRETİMİ DOĞRULTUSUNDA GELİŞTİRİLEN SERAMİK PİŞİRİM YÖNTEMLERİ" Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, İZMİR
-Tuncay ERCAN vd. (1990), "KUZEYBATI ANADOLU OBSİDİYEN BULUNTULARININ KAYNAK BELİRLEME ÇALIŞMALARI" Jeoloji Mühendisliği, Mayıs, s.19-32
-Süheyla Melike ZEREN-HASDAĞLI (2014), "İZMİR ARKEOLOJİ MÜZESİ’NDEKİ 2724 NUMARALI KLAZOMENAİ LAHİTİ", Trakya Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 7, Ocak, s. 157-181
http://www.hurriyet.com.tr/10-bin-yil-once-ilk-beyin-ameliyati-yapilan-kaf-40920902
https://www.cnnturk.com/kultur-sanat/iste-10-bin-yil-once-ilk-beyin-ameliyati-yapilan-kafatasi