1 Kasım 2011 Salı

BODRUM KALESİ'NDE AMPHORA KOLEKSİYONU


Bu yıl uzun süredir ilk kez tatil yapabildim. 83 yılından beri ilk kez değişiklikleri gördüğüm Bodrum Kalesi ve sergilenen eserleri hayranlıkla izleme şansım oldu. Teşhirdeki amphora koleksiyonu, bir seramikçi için hoş görüntüler oluşturmakta. Çanakkale'den gittiğim için ilk olarak gözüme Lesbos amphorası ilişti. Lesbosu daha önce defaten ziyaret etmiş olmama rağmen, bu tür bir örnekle hiç karşılaşma fırsatı bulamamıştım. Bu görüntüyü kamerayla kaydetmeden geçemezdim. Sergide amphoraların tarihçesi, kullanım alanları ve tipleri ile ilgili bilgilendirici tanıtımlar da yapılmış. En azından kronolojik olarak gelişim çizgisini görebilmek te önemli. Tabi ki Kenan amphoralarının da sergilenmesi, alanda ilk olması adına çok mühim. Kalenin kendi bünyesinde oluşturup barındırdığı tarih kokan atmosfer de, insanı tuhaf bir biçimde etkilemekte. Kapalı mekanlarda gerçekleştirilen etkileyici ışıklandırmalar, izlenen objelere, çok daha farklı bir gözle bakmama neden oldu. Mekandaki ambians, sanki kısacık bir an kendimi tarihte geriye gitmemi sağladı. Görmeyenler için özellikle de seramikçiler için mutlaka gidilip görülmesi gereken bir müze.

31 Ekim 2011 Pazartesi

OBSİDYEN-ÇAKMAKTAŞI YONTUCULUĞU





Son zamanlarda, biraz sadeleşmek ve ruhen rahatlamak için bir şeyler düşünürken, hep öncelerden beri ilgimi çeken taş yontuculuğunun bir kolu olan, ok ucu yapımcılığına bulaşmam gerektiğini hissettim. Geçen eylül ayında Malatya'da iken o yörede yer alan Arslantepe ören yerinde ele geçen obsidyen ok uçlarının fotoğraflarını da çekmiştim. Hakikaten incelikli çalışmalardı. 95 senesinde Avanos gezim sırasında edindiğim bir kaç parça obsidyeni, mineral koleksiyonumdan ayırmam pek zor olmadı. Yine o yıl Assos kazısında gönüllü olarak görev yaparken, tesadüfen bulunan bir ok başı da, böylesi bir deneyimle ilk karşılaşmam olmuştu. Yıllardır içimde biriken bu üretim sürecini yaşamam gerektiğini hissediyordum. Gerekli obsidyeni Avanos'tan temin edip, yonga halinde muhafaza ettiğimden, şekillendirmenin ilk aşaması zaten tamamlanmıştı. Önemli olan formu şekillendireceğim safha idi. Gerekli olan şekillendirme aletini de, elektrikçiden satın aldığım bakır tel ile kolayca şekillendirdim. Bir tür kalın uçlu bız gibi, bakır uçlu düz tornavida da diyebiliriz. Fakat bakır olması şart. Ya da alernatifi geyik boynuzu, tabi ki bulması biraz zor, ama onu da kısa sürede temin edebileceğim kaynaklarım mevcut. İlk hareketi yapmak için gereken cesaret bir patlama gibi beni tetikledi ve ilk ok ucumu yaklaşık 10 dk. içinde tamamladım. Ardından 2 tane daha. Her biri farklı tipte olmalıydı, minik bir koleksiyonun başlangıcı için ve oldu da. Çakmak taşı ise yine Çanakkale yöresinde bulduğum sabanların altından söktüklerim. Gavurkalesi'ndeki baraj gölü kıyısının, çakmak taşı yönünden zengin bir bölge olduğunu düşünüyorum. Buradan elde edebileceğim kaliteli yongalar beni beklemekte. Bu işi de taş baltalar ile kolayca halledebileceğime inanıyorum. Mevzu genel anlamda seramikle ilgisiz gibi görünse de, çakmaktaşının seramikte kullanılan bir tür hammadde olduğunu hatırlamak gerek. Öte yandan obsidyen ise malum volkanik cam. Minerallerin çok yüksek ısıya maruz kalarak camlaşması, seramikle bu denli yakın bir benzerlik, daha başka nerede bulunabilir ki. Bir cam, bir de volkanik cam. Biri doğal, diğeri ise yapay. Neticede, özleri bir. Peki ne işe yarayacak bu yaptıklarım? Önce kendimi iyi hissettiriyor, ikincisi öğrenmenin yaşı yoktur, üçüncüsü bu kadar çok postapokaliptik senaryo türetilmiş ve 2012 bu denli yaklaşmışken, günün birinde yeniden taş çağına dönmeyeceğimiz ne malum?

30 Ekim 2011 Pazar

YAVELLER KÖYÜ VE ÇÖMLEKÇİ NACİYE ÇETİN

 
Bir kaç yıl öncesine dek, Çanakkale'nin Çan ilçesi Yaveller Köyü'nde (yeni adı: Yuvalar) tamamen kadınlar tarafından seramik üretimi gerçekleştirilmekteydi. Bu üretimin, 2010 yılında yalnızca tek bir çömlekçi tarafından (Naciye Çetin) devam ettiğini, gerçekleştirdiğimiz alan çalışmasıyla saptadık. Öğrencim Numan Suçağlar'ın, yürütücülüğünü gerçekleştirdiğim bitirme ödevi kapsamında yaptığı araştırmalar sonucu, yıllar öncesine dayanan seramik geleneğinin, plastik ve teflona yenildiğini tespit etmek, bir seramikçi olarak gerçekten acı verici. 2004 yılında Çanakkale'de gerçekleştirilen El sanatları şenliğinde görev almış ve Yaveller'den etkinliğe katılan çömlekçilerin fotoğraflarını çekip onlarla tanışabilme fırsatı bulmuştum. Çok basit bir kaç aletle, Yörük Mezarlığı adı verilen bir bölgeden elde edilen mika katkılı topraktan tamamen elde şekillendirdikleri çömlekleri, hakikaten kullanışlı ve pratik günlük kullanım eşyaları. Fotoğrafta görülen kapaklı forma kakale adı verilmekte. Geniş ve yayvan olanı ise sac. Sırf meraktan, bana hediye edilen sacı, kurşun-alkali şeffaf bakırlı sırla sırladım, 1020 santigratta pişirdim ve çok da iyi bir sonuç aldım. Yüzeyi ve kullanımı olumsuz etkileyebilecek derecede ciddi çatlak, atma, akma, kavlama tarzı bir hata oluşmadı. Sonuçta, geleneksel bir değerin daha göz göre göre yok olduğunu izlemek acı verici. Ezine Akköy'de çömlekçilik tamamen durdu, belki bu satırları yazarken Yaveller'de durma noktasında, belki de durdu. Kent olarak, kent yönetimi olarak bu duruma daha ne kadar kayıtsız kalınabilir? Yerel üreticilerce, otantik anlamda bu seramikler minyatür boyutlarda üretilebilir, tek kişilik güveçler halinde lokantalarda kullanılabilir. Kent genelinde tezgahlarda satılan güveçlerin tümü şehir dışındaki üreticilerden satın alınmakta. Bu durum bile bu kentteki çömlekçiliğe sekte vurdurmakta. Kalıcı adımlar atılarak nitelikli seramik üretimi teşvik edilmeli, üretenler ise ödüllendirilmeli. Belki bu şekilde, seramik geleneğinin tamamen yok olması engellenebilir.

DIMITROS STAMATIS'TEN ÖRDEK BAŞLI TESTİ


Midilli adasında 2008 yılında katıldığım 13.Panlesvian seramik segisinde, çalışmasını fotoğrafladığım seramikçi Dimitros Stamatis'e ait bu seramik, geleneksel Çanakkale seramiklerinden ördek başlı testiler ile çok benzeşmekte (detaylarda farklılıklar olması normal bir durum). Çanakkale'lerden biçimsel olarak neredeyse farkı bulunmayan bu örnek, aplikasyonları ile de benzerlik göstermekte. Yalnız bu seramiklerin genelinde olup da Çanakkale'lerde bulunmayan önemli bir özellik mevcut. Bu da, sır altında renkli fırça dekorlarının kullanılıyor oluşu. Adada karşılaştığım ve Çanakkale benzeri seramikler üreten seramikçilerin tümünde bu ortak özellik mevcut. Bu testi yüzeyinde bulunan rozet kabartmaları ya da diğer unsurlar, kısmen ortak özellikler içermekte. Fakat sıraltı dekorda kullanılan zeytin ve zeytin dalı motifi, Çanakkale örneklerinde karşılaşmadığımız bir tema.

ÇANAKKALE İBRİK

Çanakkale'li dostum Bülent Çoksolmaz, zaman zaman gerçekleştirdiğimiz sohbetler sırasında, bir gün bana bu örneği gösterdi. Kendisi ayrıca ahtapot avcılığı da yaptığından, tesadüfen denizde bulduğu ve kendi deyimi ile testi olarak adlandırdığı bu formu bana hediye etti. Aslen testiden ziyade bir ibrik olan bu form, büyük ihtimalle yerli Çanakkale üretimi. Bu örneğin yeşil sırlı benzerleri bulunmakta. AKMED kaleiçi müzesi internet kataloğundaki 80, 148 ve 151 numaralı ibrikler ile benzeşen bu seramik, muhtemelen ticaret amacıyla gemilerle nakledilirken, geminin batması sonucu denizle buluşmuş olmalı. Biçim ve kulp yapısı ile zemzem ibriklerine benzese de, boyut olarak onlar kadar küçük değiller. Toplam yüksekliği 21 cm. olan bu testi de kolleksiyonumda yerinialmış bulunmakta. Örnek için Bkz:


GELENEKSEL ÇANAKKALE SERAMİKLERİ KURSLARI

Geleneksel Çanakkale seramiklerini canlandırabilmek ve yaşatmak için bir takım seramik kursları düenlendi ve düzenlenmekte. Son olarak Çanakkale Belediyesi'nin binlerce liralık bir proje hazırlayalarak, yatırımlar gerçekleştirip düzenlediği bir kurs ise halen devam etmekte. Çömlekçilik konusunda yerel ustalardan ve öğreticilerden yararlanıldığı bilgisini aldım. Umarım sonuçları duyuruur da bilgi sahibi olabiliriz. Fakat bu durum sanki yeni bir uygulamaymış ve birilerinin aklına yeni gelmiş gibi duyurulmakta ya da ben öyle hissediyorum. Unutulmamalıdır ki, Belediye bu işe soyunmak için çok geç kaldı, yine de yanlışın neresinden dönülse kardır. Bir şeyleri görmemeye çalışmak, özellikle bir seramik kenti için hakikaten negatif bir yaklaşımdı. Umarım ki bu durum değişecek ve Belediye yetkilileri bu kentin seramik değerine sahip çıkacak. Fakat önemle vurgulamak gereğini düşünüyorum; Çanakkale kentinde 90'lı yıllarda Çanakkale Seramiği üretilen kursları ilk olarak Kültür Müdürlüğü düzenledi. Kurs eğitmeni ise daha sonra öğrencim olacak Ayşe Çapar'dı. Ardından 2000'li yıllarda ÇOMÜ tarafından Kültür Evinde düzenlenen kurslar ise M.Berrin Kayman'ın eğitmenliği tarafından gerçekleştirilmişti (Bkz: Üst fotoğraf). Kursiyerlerin büyük bir kısmı da yine daha önce Kültür Müdürlüğü'nün kursuna katılarak temel eğitim sürecini tamamlamış kişilerdi. Ek olarak ÇOMÜ ÇASEM olarak 2006 yılında düzenlenen temel düzeyde ve Çanakkale replikalarının da üretildiği seramik kursunu da kaydetmek gerekir. Bu kursun da eğitmeni M.Berrin Kayman idi. Yine ÇOMÜ Seramik Bölüm başkanı olarak destekleyerek atölyesini kurduğumuz Çanakkale yarı açık ceza infaz kurumu Seramik kurslarını da bir kenara kaydetmek gerekir. Bu kursta da Yüksek Lisans öğrencim Mehmet Coşar eğitmenlik yapmış, kursiyerlerle dekorlu Çanakkale seramikleri çalışmıştır. Bu anlatılanların tümü elbetteki konuyla ilgili daha önce yapılanların bir bütünü olmayabilir. Fakat bu konu ile ilgili daha önce hiç bir şey yapılmadığını düşünmek de yanlışlık olur. Böyle düşünmek saflıktır, böyle düşündürmeye çalışanlar da kente hainlik etmektedir. Bu yapılanları bilmeden ya da bilmezden gelip hatta göz ardı eden aydınlarımız ve işgüzar vatandaşlarımız da mevcuttur. Hatta sırf karalama yapmak ya da yanlızca kendisinin zeka ürünü olduğunu zannederek birilerine akıl vermeye çalışmak adına, gazetelerde yazılar yazdığını sanan konu hakkında uzmancıklarımız da mevcuttur. Bu tip habis düşünceler, toplumlarda her zaman bulunur, bu tip insanlara toplum açıktır, çünki zamanın çarkları için çiğnenecek bu tip insanlar olmasa, bu çarkların yağlanması da epey güç olacaktır. Netice olarak güneş balçıkla sıvanmaz, Çanakkale seramikleri de yok olmaz.

ÇORUM'DA ÇANAKKALE SERAMİKLERİ

Değerli arkadaşım Aykan Özener, yine bir Anadolu gezisi sırasında karşılaştığı ve Çanakkale dışında sergilenen Çanakkale seramiklerini tesadüfen fotoğrafladığı bir gezisinden daha döndü. 2011 yılı sonbaharına ait olan bu fotoğrafta 2 farklı Çanakkale testisi yer almakta. Fonksiyon olarak kız çocukların doğumu sonrası, konuklara şerbet dağıtıldığı yönünde rivayetler olan ve ördek başlı olarak adlandırılan bu testilerden, solda görüleni klasik olarak adlandırılabilecek bir örnek. Sağdaki ise bu temel fomun biraz çeşitlendirilmiş bir örneği. Fotoğrafı dışında böyle bir örneği canlı olarak henüz göremedim fakat Çorum Etnografya Müzesi'ne yolum düşerse, umarım bir gün görebilirim. Sağdaki örnek daha ziyade at başlı testilerde görülen ek parçalarla zenginleştirilmiş durumda. Her iki yanda görülen eklemeli mumluk tarzında parça, boyun kısmında yer alan dairesel levha, ve gövdenin önyüzünde yer alan dekorlu levha, atlı testileri zenginleştiren parçalarla benzeşmekte. İlginç olduğunu düşündüğüm ve karşılaştırmalı olarak görebileceğimiz bu örnekleri paylaşmak istedim. Eğer sanat tarihçi olsaydım, her halde bu iki testi üstüne saatlerce konuşabilir ve sayfalar dolusu bir makale yazabilirdim. Ama seramikçi olarak sonuca doğrudan gitme yönünde meyilliyim. Bu iki form da dekoratif ve fonksiyonel testiler olup, biri dekor yönünden diğerine nazaran daha zengindir ve çömlekçi çarkında üretilip, odunlu ateşte pişmiş sırlı seramiklerdir. Hepsi bu, fazla söze gerek yok.