31 Ekim 2011 Pazartesi

OBSİDYEN-ÇAKMAKTAŞI YONTUCULUĞU





Son zamanlarda, biraz sadeleşmek ve ruhen rahatlamak için bir şeyler düşünürken, hep öncelerden beri ilgimi çeken taş yontuculuğunun bir kolu olan, ok ucu yapımcılığına bulaşmam gerektiğini hissettim. Geçen eylül ayında Malatya'da iken o yörede yer alan Arslantepe ören yerinde ele geçen obsidyen ok uçlarının fotoğraflarını da çekmiştim. Hakikaten incelikli çalışmalardı. 95 senesinde Avanos gezim sırasında edindiğim bir kaç parça obsidyeni, mineral koleksiyonumdan ayırmam pek zor olmadı. Yine o yıl Assos kazısında gönüllü olarak görev yaparken, tesadüfen bulunan bir ok başı da, böylesi bir deneyimle ilk karşılaşmam olmuştu. Yıllardır içimde biriken bu üretim sürecini yaşamam gerektiğini hissediyordum. Gerekli obsidyeni Avanos'tan temin edip, yonga halinde muhafaza ettiğimden, şekillendirmenin ilk aşaması zaten tamamlanmıştı. Önemli olan formu şekillendireceğim safha idi. Gerekli olan şekillendirme aletini de, elektrikçiden satın aldığım bakır tel ile kolayca şekillendirdim. Bir tür kalın uçlu bız gibi, bakır uçlu düz tornavida da diyebiliriz. Fakat bakır olması şart. Ya da alernatifi geyik boynuzu, tabi ki bulması biraz zor, ama onu da kısa sürede temin edebileceğim kaynaklarım mevcut. İlk hareketi yapmak için gereken cesaret bir patlama gibi beni tetikledi ve ilk ok ucumu yaklaşık 10 dk. içinde tamamladım. Ardından 2 tane daha. Her biri farklı tipte olmalıydı, minik bir koleksiyonun başlangıcı için ve oldu da. Çakmak taşı ise yine Çanakkale yöresinde bulduğum sabanların altından söktüklerim. Gavurkalesi'ndeki baraj gölü kıyısının, çakmak taşı yönünden zengin bir bölge olduğunu düşünüyorum. Buradan elde edebileceğim kaliteli yongalar beni beklemekte. Bu işi de taş baltalar ile kolayca halledebileceğime inanıyorum. Mevzu genel anlamda seramikle ilgisiz gibi görünse de, çakmaktaşının seramikte kullanılan bir tür hammadde olduğunu hatırlamak gerek. Öte yandan obsidyen ise malum volkanik cam. Minerallerin çok yüksek ısıya maruz kalarak camlaşması, seramikle bu denli yakın bir benzerlik, daha başka nerede bulunabilir ki. Bir cam, bir de volkanik cam. Biri doğal, diğeri ise yapay. Neticede, özleri bir. Peki ne işe yarayacak bu yaptıklarım? Önce kendimi iyi hissettiriyor, ikincisi öğrenmenin yaşı yoktur, üçüncüsü bu kadar çok postapokaliptik senaryo türetilmiş ve 2012 bu denli yaklaşmışken, günün birinde yeniden taş çağına dönmeyeceğimiz ne malum?