24 Kasım 2016 Perşembe

"MONOKROM" Sergisinden

01-15 Aralık 2016 tarihleri arasında Korfmann Kütüphanesi Sergi salonunda düzenlenen "Hür Teşebbüs" Sanat Grubunun 3. sergisi olan "Monokrom" sergisine dair:



1992 yılından 1997 yılına dek Assos antik kenti arkeolojik kazısında, seramik uzmanı ve restoratör olarak görev aldığım dönemde, tepesinde dor nizamındaki Athena mabedinin yer aldığı Behramkale köyüne, sayısız kereler gitmişliğim vardır. Kimi zaman gün doğumunu, kimi zaman da gün batımını izlemek ve hatta, tapınak alanının bulunduğu yerden uçsuz bucaksız Ege denizi ve Midilli'yi ya da Troia istikametinde ovayı gözlemenin verdiği keyfi yaşamak için, arılar misali tapınağa üşüşmüşlüğümüz de vardır. Antik dönemde akropol olarak adlandırılan mabetler, genellikle o kentin koruyucusu olan tanrı ya da tanrıçaya ithafen inşa edilmişlerdir. Behramkale'nin parke taşlı daracık sokaklarından, kimi yıkıntı, taş duvarlı evlerin arasından ağır adımlarla tepeyi soluk soluğa tırmanıp, akropolü her ziyaret edişimde, bu mimari yapı ile tekrar ve tekrar bağ kurduğumu hissetmişimdir. Her ziyaretimde yeni bir şeyler fark etmiş, yeni şeyler bulmuşumdur. Bulduklarım çoğunlukla zamanında özenle şekillendirilerek, muhtemelen tanrıçaya sunulmuş bir seramiğe ait kırılmış ve artık işlevini yitirmiş bir parça iken, kimi zaman da antik bir tunç sikke olmuştur. Ama çoğunlukla, insanın içini ferahlatan temiz ve nemli bir rüzgar eşliğinde keyifli bir manzara,  her defasında farklı ve eşsiz bir duygu yaratarak içimi kıpırdatmıştır. Akropol çevresinde gözlerim yerde bir şeyler bulma çabasının yarattığı merak ve heyecan duygusunun yanında, teninizi okşayan esintili rüzgar kimi zaman hırçınlaşarak denizde oluşan hareketli dalgalarla bütünleşir. Ya da, ovada kıvrılarak yoluna devam eden nehrin oluşturduğu meander motifi, ilham oluvermiştir hem köylü kadınların tezgahlarda ürettikleri dokumalara, hem de kendi seramiklerime. Akropolün ayakta duran bir kaç sütununun arasında dolaşırken, kısa bir an göze çarpan ve sütunların arasından sızan ışınsal güneş ışığı, sanki başka bir boyuta açılan sihirli bir kapı gibi görünüverir bir anlığına ve birden kaybolduğuna üzülürsün. Yıkıntılardan ibaret çoğu çalınmış bir alınlığı vardır akropolün. Eğer tepeye varmadan biraz hakkında okuduysan, rölyefleri hayalinde yerleştiriverirsin kendince, durması ve ait olması gereken yerlere, ya da bunu hiç bilmeden geçip gidersin...

2013 "Akropol", 28x19 cm., Gre, mangan patina, 1230 santigrat C oksidan pişirim, soğuk kolaj, M.Fatih Karagül

2013 "Temel ve Duvarlar Arasında", 33,5x25 cm., Gre, mangan patina, 1230 santigrat C oksidan pişirim, sıcak ve soğuk kolaj

2011 yılında Halileli Köyü'ndeki çömlekçi dostum Aytekin Uçar'ı ziyaretim sırasında, yakınlardaki, tuğla ve kerpiçten mamül yıkıntı bir evi dolaşmıştım. Yağmurlu bir gündü, açık havada bahçedeki otların üstünde biriken su damlalarının oluşturduğu nem ve serinlik hissi hakimdi. Metruk yapı loş ve zamanın yıpratmışlığı ile, tuhaf duygular hissettiriyordu. Avlulu yapının bir kaç girilebilir durumdaki odası dışında ne yaşam belirtisi, ne de sonrasına diar bir yaşanabilirlik ihtimali bulunmuyordu. Duvarlar harabe, tuğlalar sökük, sıvalar döküktü. Yapılar da, bizler gibi göçüp gitmeye hazırlanmış bir kararlılıkla, son günlerini bekler gibiydi. Ahşap cümle kapısından çıkıp giderken, duyduğum metalin ahşaba çarpma sesi ile, kapıda iğreti duran ve düşmeyi beklercesine sıkılgan kilidi gördüm; kendimce, belki de yeni bir yaşam verebilme arzusuyla sahiplendim. Kapının hemen dışında, yerdeki çamurda oluşmuş tekerlek izleri de benliğimde yer etmiş olsa gerek, sonuçta ortaya "Kilidin Sonu" adlı çalışma ortaya çıktı.

2013 "Kilidin sonu", 21x33 cm., Gre, mangan patina, 1230 santigrat C oksidan pişirim, sıcak kolaj, M.Fatih Karagül

2004 yılında Parion'da Çanakkale Arkeoloji Müzesi tarafından gerçekleştirilen kurtarma kazısı sonrasında, bir pazar günü, puslu bir havada, Arkeoloji Müzesinin gri ve karanlık deposunu ziyaret etmiştim. Müze çalışanlarından bir uzmanın bana gösterme şerefine nail olduğum, aslen mil taşlarının kopyası olarak, adak heykelciği şeklinde betimlenen Herme uygulamalarından esinlenerek şekillendirdiğim Hermes heykelciği yorumu. Bu tür uygulamalar şekillendirilirken, antik zanaatkarlar acaba Freudyen duygular beslediler mi bilemesek de, kişisel olarak sembolik anlamda giriş seviyesinde kavramsal bir sentez bir denemesi gerçekleştirmek keyif vericiydi.

2013 "Hermes", 28x19 cm., Gre, mangan patina, 1230 santigrat C oksidan pişirim, sıcak ve soğuk kolaj, M.Fatih Karagül

2013 "Yıkıntı", 19,5x29 cm., Gre, mangan patina, 1230 santigrat C oksidan pişirim, soğuk kolaj, M.Fatih Karagül