"Troas'ın Troia'sı", kurban oldu Afrodit'in güzeliğinin uğruna... Hem özde, hem sözde bir güzelliğin ardından, kuşandı tunçtan silahlarını saçları uzun Akhalılar. Aşkın öfkesiyle, düştüler kıvrık gemileriyle deniz aşırı yollara. Nice asil kanla suladılar bereketli toprakları. Adaklar adandı; toprakları, denizleri, kanla şarap rengi yaptılar. Şölenlerle depasları doldurup sundular, yüce tanrılarına. Yakarken, yandılar, küllerinden Troia atı olup, yeniden doğdular!
Hiç bir güce teslim olmayıp doğaya sığınarak, göğe yükselen Troialı canlar, yerin dokuz kat altından gururla varlığını haykırır dünyaya...
Hikaye bu ya işte; yüzyıllardır dilden dile, sert rüzgarlarla gelenlerin, bereketli toprakları, kanlı topraklara dönüştürürken yaşadıkları yaşattıkları...
Ne uğruna? Aşk! Vatan! Hayat!
M.Berrin Kayman
Bu sergi “Troia 2018 Yılı” ile ilgili değildir. Sergi tarihinin 2018 yılına denk gelmesi tamamen tesadüf eseridir. Sekiz yıl önce ilk Troia temalı heykelimi şekillendirmeye başladığımda “2018 Troia Yılı” fikri haliyle ortalıkta yoktu. Hatta Troia ile ilgili ilk olarak ne zaman çalışmaya başladığımı düşündüğümde de bile, bu fikir yoktu.
Troia adıyla bir sergi açma fikri 2016 yılında Çanakkale Belediyesi’ne verdiğim ve Seramik Müzesinde açmak istediğim sergi dilekçesi ile resmiyet kazanarak kayıt altına alınmıştır. Ayrıca henüz Troia müzesi inşası devam ederken, müzenin tamamlanması sonrasında açılış töreninde gerçekleştirmeyi arzu ettiğim Troia Sergisi açma isteğim de, Çanakkale Arkeoloji Müzesine sunduğum talep dilekçemle pekişmiştir.
Sergide teşhir edilen heykellerin bir kısmını üretmeye sekiz yıl önce başlamış olduğumu, sergi listesini hazırlarken fark etmiş bulunmaktayım. Bu heykellerin bir kısmının pişirimleri, katalog basılırken halen devam ettiğinden, maalesef yalnızca sergide yer almakta, bu nedenle beş tanesi katalogda yer almamaktadırlar.
Yüksek lisans eğitimim sürecinde 1994 yılında, Troia ile ilgili ilk araştırma ve çalışmalara başladığım söylenebilir. Az değil, üzerinden 24 yıl geçmiş. Günümüzde Troia kazısında görev alan pek çok Master düzeyindeki arkeoloğun o tarihlerde henüz doğmamış bile olduğu dönemde, "Troia" ile ilgili çalışma yapmaya başlamış olmam da tamamen tesadüf eseridir.
Bu serginin öncüsü olarak adlandırabileceğim “Hellespont” adlı sergim Arteİstanbul galerisinde dört yıl önce gerçekleşmişti. Troia temalı heykellerime dair ilk örneklerin bir kısmı da bu sergide porselen ve gre malzeme ile şekillendirilerek teşhir edilmişti.
Bu sergi özünde kişisel bir dışa vurumdur. Arkeoloji ve mitolojiden beslenen, kültürel mirasa önem ve değer veren bir sanat üreticisinin ifade aracıdır. Aynı zamanda “Batı” özentisi olmadan, yerel değerleri kullanarak yerelden ulusala ve uluslararasına ulaşabilme sürecinin pratik bir uygulamasıdır.
Bu sergi ayrıca yerel değerler kullanılarak tasarım ve heykel nasıl yapılır dersidir. Sergide yer alan heykellerde, mimarlar İçin değil ama, sanat üreticileri için strüktür ve konstrüktüvizm dersi vardır. Güzele ulaşma sürecinde tasarımda asimetrik denge oluşumu, dengesizlik içindeki dengenin nasıl çözümlenebileceği gibi konular da uygulanmıştır. Çağlar boyunca güzele ulaşabilmek için simetrik denge kullanılmış ve halen kullanılmakta olsa da, kolaya kaçmak yerine, bu yöntem, sergideki çalışmalarda tamamen reddedilmiştir.
Bu sergide kavram yoktur, form vardır, hacim vardır, malzeme vardır. Malzeme ise ağırlıklı olarak seramik ve ardından bronzdur. Bu sergide terminolojik kavram kargaşası yoktur. Sıradan vatandaşın anlamadığı, kavramsal sanat, enstalasyon, minimalizm gibi terimlere yer verdirecek, yorum yaptıracak bir durum yoktur.
Bu sergide iki boyutluluk ya da iki boyuta sıkışmak zorunda kalmış heykeller yoktur. Önü, arkası, sağı, solu ve hatta altı ve üstü olan, kimi zaman 6 ayrı noktadan 6 farklı ifadesi olan heykeller vardır. Çoğunlukla kimse merak edip bakmaz ama, ya bakarlarsa diyerek heykellerin alt ve üst görünüşleri de tasarlanarak şekillendirilmiştir. Evet, bu sergideki heykellerin bazılarında alt görünüş de önemsenerek şekillendirilmiştir. Çünkü, günün birinde bu heykellerin büyük boyutlu, mimari yapılar olarak inşa edilebileceği ütopik de olsa varsayılarak kurgulanmıştır.
Bu sergideki heykeller ne poşete ne de keçeye sarılmış, formu gölgeleyecek renkler ve tekniklerle de dekore edilmemiştir. Olabildiğince yalın tonda beyaza yakın bir renk kullanılarak malzemenin doğallığı ön plana çıkarılmaya çalışılmıştır.
Olmayan biçimleri zengin göstermek adına, raku ve sagar gibi tekniklerin ardına sığınmadan, yeteneksizlik adına kalabalık betimlemelerin ardına hiç saklanmadan, tasarımda kullanılan zıtlık, denge, doku, tekrar, ritim gibi basit kelimelerle ifade edilebilecek, yaratıcılık ve hayal gücü vardır.
Troia Atı, 2018, Pekişmiş çini (gre) ve porselen astar, 1250 oC, 24 cm |
Bu sergide bir adet Troia atı önerisi vardır, var olan fiziksel iki örneğe ek olarak. Neticede bir örnek Troia ören yerinde, Hollywood imalatı olan diğeri ise Çanakkale kordonda yer almaktadır ve her ikisi de bu sergideki at gibi hayal ürünüdür.
Bu sergide İlyada vardır, değişik bir anlatımla. Troia’nın birbirine karışmış katmanları, mimarisi, megaronu, tapınağı, atı ve yıkımı, anahtarı, hançeri, depası ve kurbanları, istilacı ve direnişçi gemileri vardır, ışığıyla, gölgesiyle, malzemesiyle, hacmi ve dokusuyla; dürüstçe ve meydan okurcasına....
Yıkıntı, 2018, Pekişmiş çini (gre) ve porselen astar, 1250 oC, 24 cm |
Bu sergiden ayrılırken, İlyada'ya dair ne uzun saçlı Akhalar kalır akılda, ne de ölmüş kahramanlar adına yakılan ağıtlar. Ama görebilen her gözün İlyada'ya dair oluşur belleğinde bir görüntü.
Bu sergiden önce “Hellespont” vardı “Troas”a dair, sonrasında ise “Apollon Smintheus”.
Tüm kaynaklar Fatih Karagül arşivine aittir.