4 Aralık 2024 Çarşamba

Jale Yılmabaşar panosu

Jale Yılmabaşar, öğrencilik yıllarımdan itibaren renkli kişiliği hakkında duyumlar edindiğim, Türk seramikçiler arasında değer verdiğim, önemli bir sanatçıdır. Kendisi Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünden emekliye ayrılmış olan bir profesördür ve devlet sanatçısıdır. Kendisini ve sanatını tanımayanlar için, hakkında yayınlanmış kitapları popüler sitelerde satılıyor görünse de, baskıları tükendiğinden, satışı yapılamamaktadır. Bu yüzden bu kitapların bazıları sahaflarda bulunabilmekte. Kitaplarının künyeleri:

-1965, Doçentlik tezi: Seramik dekorasyon teknikleri ve bu tekniklere çağdaş Türk çömlekçiliginde reform imkanları

-1980, Jale Yılmabaşar, Seramikleri, Yöntemleri, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basimevi

-1980, My Ceramics, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi

-1990, Jale Yılmabaşar, Apa Ofset Matbaacılık

-2006, Jale yılmabaşar, Promat Matbaacılık

-2015, Jale yılmabaşar, Promat Matbaacılık

Bir dönem şekillendirdiği renkli horoz figürleri ve göz sembolü ile anılmış olan Jale Yılmabaşar, ürettiği seramiklerin yanı sıra resimleri ile de tanınmaktadır. Doğrudan kendisi hakkında yazılmış 2 makale bulunmaktadır. Hakkında yazılmış makaleler:

-Bengütay HAYIRSEVER (2020), JALE YILMABAŞAR VE SEÇİLİ SERAMİK DUVAR PANOLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME, Uluslararası Sanat ve Estetik Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 5, Aralık

-Mehmet Ali Gökdemir (2023), Jale Yılmabaşar'ın Eserlerindeki Göz ve Horoz İmgelerinin Anadolu Kültürü ve Sembolleri Açısından İncelenmesi, Art-E 16 (31)

Bu bilgiler, değerli Jale Yılmabaşar'ı tanıyanlar için zaten bilindik konular. Burada değinmek istediğim esas konu, internet müzayedelerinde zaman zaman satışa sunulan nadir seramik örneklerden birini tanıtmak. Ele aldığım çalışma Jale Yılmabaşar'a ait.

Tepe Müzayede firmasında internet üzerinden gerçekleştirilen "15.Nadir Eserler ve Özel Koleksiyonlar müzayedesi"nde 91. Lot olarak 55000 TL başlangıç fiyatı ile satışa sunulmuş olan bir seramik pano bulunmaktadır. 06 Aralık 2024 tarihinde sonlanacak olanmüzayedede yer alan 43,5x24 cm ölçülerinde pano sanatçı tarafından imzalanmıştır. Eser tanıtım bilgisinde "Kompozisyon" olarak adlandırılmış ve karışık teknik olarak tanımlanmıştır.

Panonun arkası sırsız olup "Yılmabaşar Seramik" ibaresi kalıpla rölyefli olarak şekillendirilmiştir. Çalışmanın sol alt köşesine doğru bir çocuk figürü yer almakta, çocuğun üstünde, pano yüzeyinin neredeyse %40'ını kaplayan bir bulut yer almaktadır. Çocuk figürünün cinsiyeti anlaşılmamaktadır. Bu yönüyle, kız ya da erkek çocuklarını genel olarak etkileyen, meşum bir bulutun varlığından söz edilebilir. Bulut kirli beyaz, gri ve kahverengi alacalı olup, yüzeyde yer yer tekrarlı çizgiler yer almaktadır. Bu çizgiler bilinçli yapılmış olmalıdır. Dikkatli incelendiğinde ekspresif bir leke olan bulut içinde, yer yer anlamdırılabilecek silüetler seçilebilmektedir.

Ruh hali olarak çok ferahlatıcı bir kompozisyon olmayan çalışmadaki tek renkli unsur, pembe renkli fondur. Belki de bu renk ile, çocuk figürünün cinsiyeti hakkında bir gönderme yapılmış olabilir. Pembe renkli sırın altında fark edilebilen testere izleri ile, yüzeyde kısmen doku etkisi de oluşturulmuştur. Bundokunun dahi bir anlamı olmalıdır.

Kişisel görüşüm, daha çok horoz ve göz imleriyle tanınmış olsa da, Jale Yılmabaşar'ın çocuk teması ile şekillendirmiş olduğu bu panonun, pembe rengine aldanılmaması gerektiğidir. Esas dikkat çekici noktanın, bilinmezlik barındıran, kirli bulutun çocuk ile olan ilişkisidir. Bulut çocuk figürünün üzerinde ezici bir ağırlık oluşturmaktadır. Günümüzde çocuk cinayetleri üzerinde bulunan bilinmezlikler hala devam ederken, bu çalışmanın, sanki yıllar öncesinden bizleri uyarmadığını söylemek, hiç de yersiz bir düşünce sayılamaz. Sanatçı duyarlılığı ile, Jale Yılmabaşar'ın çocuklar ile ilgili hissettiklerini, bir şekilde seramik aracılığıyla dışa vurmuş olması ihtimali üzerinde durmanın, öz eleştiri ve bireysel duyarlılık açısından önemli olduğunu düşünüyorum.

Kaynaklar:

-http://www.jaleyilmabasar.com/publications.html

-https://www.tepemuzayede.com/urun/9365793/jale-yilmabasar-1939-seramik-pano-komposizyon-seramik-uzeri-karisik-teknik

-Barış Gün (2017) Seramik, Mekan, Tarih#2 Jale Yılmabaşar, In-between


30 Kasım 2024 Cumartesi

Seramik Sikkeler / Ceramic Coins

Seramiğin keşfine ve Anadolu topraklarındaki ilk kullanımına dair öne sürülen tarihler, dünya tarihinin geneli ile karşılaştırıldığında tutarsızlıklar oluşturuyor. Anadolu'da neolitik çağa ait aseramik evre olarak adlandırılan bir dönem var. Bu evre MÖ 8000-5500'ler arasında yaşandı. Arkeologlara göre seramik Anadolu'da ilk kez bu evrenin sonrasında keşfediliyor. Yine arkeologların yaptığı bilimsel kazı sonuçlarına göre dünya genelinde seramiğin ilk keşfi, bu tarihten çok önceye dayanıyor.

Paleolitik çağda Asya'dan Avrupa'ya dek üretildiği tespit edilen seramik örnekler mevcut. Bu durum arkeologlar için de seramikçiler için de standart bir kronoloji oluşturamama sorunu doğuruyor. Çözüm olarak, bölgesel tarihlendirilme önerilerek kullanılıyor. Sonuçta Anadolu toprakları için geçerli olacak coğrafi tarihlendirmede, "Ortadoğu" sınıflandırılması geçerli olmakta. Bu adlandırmanın Avrupalı uzmanlarca yapıldığını ve modern Türkiye'nin Ortadoğu'lulaştırıldığına tanık olmaktayız.

Sikkeler için de tarihlendirme konusunda tutarsızlıklar olduğunu düşünüyorum. Tespit ettiğim bulgular bu yönde. Arkeoloji literatürüne göre paranın icadı Lidya uygarlığınca gerçekleşti. Fakat sikke olarak darp edilen ilk parayı dolaşıma kim soktu? Kaynaklar M.Ö. 566'da Lidya kralı olan Karun'u (Croesus) konu edinir sıklıkla. Öncesinde sikke darp ettiren kral Alyattes ise çok kimselerce bilinmez. Hatta kral Gyges'in bronz sikkelerinden çok az kimse bahseder. Bu durumu kabul etmeyen uzmanların olabileceğini de var sayıyorum. 

Devam eden kazılar, aynı seramikte olduğu gibi nümizmatik kronolojisinde de farklı değerlendirmelere yol açabilecektir. Bu tür değişiklikler, arkeolojik kazıların yeni sonuçlarıyla birlikte yaşanmaya devam etmekte, dünya tarihindeki ilkler, günbegün değişmektedir. Örneğin dünyanın en eski tapınağı Stonehenge olarak adlandırılırken, Göbeklitepe, bu ünvanı, Stonehenge'in elinen almış durumdadır. Bu durum her ne kadar batılı uzmanlar için hayal kırıklığı olsa da, kazılar devam ettikçe, bilgiler de değişerek güncellenmeye devam edecektir.

Var olan bulguların ışığında, sikke denilen değiş tokuş nesneleri, metal kullanılarak üretildiler. Çağlar boyunca bu durum devam etti. Çünkü kıymetli metalin bir alım gücü ve sikkeyi darp ettiren yöneticinin gücünün temsili olan, teminatı vardı. Sikkeleri kullanan insanlar da idarecilerinin teminatı ile bu metal ile ne satın alabileceklerini biliyorlardı. Bu yüzden altın, gümüş, elektrum, bronz, bakır gibi madenler, farklı para birimleri için kullanıldı. Hatta kurşun, çinko, alüminyum gibi madenler ve bunların farklı oranlarda alaşımları da metal paraların darbında kullanıldı.

Genel prensip enflasyon yükseldikçe, sikkelerin boyutu küçüldü, gramajı azalıdı. Hatta sikkelerde kullanılan kıymetli metalin miktarı azaltılarak, ayarı düşürüldü, ya da madeni değiştirildi. Daha da ilginci savaş gibi durumlarda, metal kıtlığı oluştuğunda, para darbında kullanılacak metal yerine seramik kullanılmıştır. Bu seramik paraların üretiminde porselen ve pekişmiş çini kullanıldığını biliyoruz. Hatta "Böttger ware" olarak adlandırılan özel bir tür seramik de Alman'larca kullanılmıştır.

Avrupa'da porseleni icat eden simyacı J. F. Böttger'in (1682-1719) adına ithafen kullanılan bu adlandırma ilginçtir. Almanya Dresten'deki Maissen'deki kraliyet fabrikalarında ilk kez 1710'da üretimi gerçekleşmiştir. Maissen fabrikasının alameti farikası (arma) çaprazlanmış iki kılıçtır. Sonraki savaş yıllarında üretilecek metal para ve madalyalarda bu arma yüzeylerde kullanılmıştır.

Böttger ware (Böttgersteinzeug) Çin'de zisha kili kullanılarak üretilen yixing seramiklerin Avrupa muadilidir. Aynı yixingler gibi kırmızı renkli, rafine ve serttir. Aslında Böttger ware bir tür sert porselenle pekişmiş çini arası bir seramik grubudur. Dünyaca meşhur Christies firması, pekişmiş çini olarak sınıflandırmaktadır.

Böttger'in keşfi ve başarısının arkasında, üç faktör vardı. İlki uzakdoğu'dan gelen ve beyaz altın olarak nitelenen porselenin, ticari egemenliğine son vermek isteyen batının sonu gelmez isteğidir. İkincisi Böttger'in kendinden önceki E.W. von Tschirnhaus'un bıraktığı araştırma sonuçlarını devralarak, çalışmaları Tschirnaus'un kaldığı yerden devam ettirmesidir. Üçüncü ve en önemli faktör ise tüm bu araştırma sürecinde Polonya Kralı ve Saksonya elektörü II.Augustus'un sponsor olarak verdiği destektir. Böttger'in sağlı süresince Meissen'deki fabrikada üretilen kırmızı ve beyaz seramiğe Böttger adı verilmiş, 1719'da ölen Böttger'sen sonra, Meissen olarak adlandırılmıştır. Bu yazıda bizi ilgilendiren Böttger'in mirasını sürdüren Meissen üretimi para ve madalyalar ile, seramikten üretilmiş olan diğer örneklerdir.


Kişisel koleksiyonumuzda yer alan Meissen madalya sikkeler, geleneksel üretimin yakın tarihli örnekleridir.





Yukarıdaki örnekler ise, deneysel olarak mühür tekniği kullanılarak porselen ve kırmızı çömlekçi çamurundan üretilmiş, Gelibolu yarımadasına ait antik sikkelerin, yorum kopyalarıdır.


Yukardaki örnekler ise,  daha önceki mühür çalışmaları kullanılarak önlü arkalı basılmış, kenarı meander tırtıllı, fantezi sikkelerdir. Fantastik edebiyatta seramik sikkelerin kullanımı yaygındır. Demon's Souls adlı oyunda kahramanın arayıp bulması gereken 12 adet seramik sikke vardır. Ayrıca D&D 2nd. Edition sistemindeki  Dark Sun evreninde kullanılan seramik paraların yer alır (cp). Urik'te kullanılan seramik sikkeler siyah sırlıdırlar ve "quiver" ya da "tenbit" olarak adlandırılmışlardır. Aşağıda görüldüğü üzere, 10 parçadan oluşan seramik para, işaretli yerlerden kırılarak kullanılabilmektedir. Kırılan 1/10'luk parçalar ise "bit" olarak adlandırılmıştır.


İlk kez 1991 yılında yayınlanan Dark Sun evreninde DM Sencer Sarı yönetiminde FRP  oynamış bir oyuncu ve sonraki yıllarda aynı evreni oynatan bir DM olarak, o günlerin anısına ürettiğimiz seramik sikkelerin, anı niteliğine sahip, turistik amaçlı üretilip satılabilecek hediyelik eşya potansiyeli barındırdığı vurgulayarak, genç ve yeni seramikçilerin bu alana yönetmeliği gerektiğini düşünüyor ve öneriyorum.

Uzakdoğu kökenli seramik sikkeler ise ayrı bir

Kaynaklar:

-Dominic Simpson (2019), Uzmanın Aradığı Şey... No.2- Böttger Seramik

-J.F.Böttger

-Dark Sun Urik sikkeleri için bkz.

-mgbeach adlı kullanıcının 3d tasarımı için bkz.

...

The dates suggested for the discovery of ceramics and their first use in Anatolia are inconsistent when compared to the rest of world history. There is a period in Anatolia called the "aceramic" phase belonging to the Neolithic Age. This phase occurred between 8000-5500 BC. According to archaeologists, ceramics were first discovered in Anatolia after this phase. Again, according to the results of scientific excavations conducted by archaeologists, the first discovery of ceramics in the world dates back much earlier than this date.

There are ceramic samples that have been determined to have been produced from Asia to Europe in the Paleolithic Age. This situation creates a problem for both archaeologists and ceramicists in not being able to create a standard chronology. As a solution, regional dating is suggested and used. As a result, the "Middle East" classification is valid in the geographical dating that will be valid for Anatolian lands. We are witnessing that this naming was made by European experts and that modern Turkey is being made Middle Eastern.

I also think that there are inconsistencies in the dating of coins. The findings I have identified are in this direction. According to archaeological literature, the invention of money was made by the Lydian civilization. But who put the first minted money into circulation? Sources often mention Karun (Croesus), who became king of Lydia in 566 B.C.  The king Alyattes who minted coins before him is not known by many people. In fact, very few people talk about the bronze coins of King Gyges. I assume that there may be experts who do not accept this situation. 

Ongoing excavations may lead to different evaluations in numismatic chronology, just like in ceramics. Such changes continue to occur with the new results of archaeological excavations, and the firsts in world history change day by day. For example, while the oldest temple in the world is called Stonehenge, Göbeklitepe has taken this title from Stonehenge. Although this situation is disappointing for Western experts, as excavations continue, information will continue to change and be updated. 

In the light of existing findings, exchange objects called coins were produced using metal. This situation continued throughout the ages. Because the precious metal had a purchasing power and a collateral representing the power of the ruler who minted the coin. The people who used the coins also knew what they could buy with this metal with the collateral of their rulers. Therefore, metals such as gold, silver, electrum, bronze, copper were used for different currencies. Even metals such as lead, zinc, aluminum and their alloys in different proportions were also used in the minting of metal coins. 

The general principle is that as inflation increased, the size of coins became smaller and their grammage decreased. In fact, the amount of precious metal used in coins was reduced, its fineness was lowered, or its metal was changed. More interestingly, in situations such as war, when there was a metal shortage, ceramic was used instead of the metal to be used in minting money. We know that porcelain and hardened china were used in the production of these ceramic coins. In fact, a special type of ceramic called "Böttger ware" was also used by the Germans. This name, which is used in reference to the alchemist J. F. Böttger (1682-1719) who invented porcelain in Europe, is interesting. It was first produced in 1710 in the royal factories in Maissen, Dresden, Germany. The Maissen factory's trademark (crest) is two crossed swords. This crest was used on the surfaces of the ceramic coins and medals that would be produced in the following war years. 

Böttger ware (Böttgersteinzeug) is the European equivalent of yixing ceramics produced in China using zisha clay. It is red, refined and hard, just like yixing. In fact, Böttger ware is a ceramic group between a type of hard porcelain and stoneware. The world-famous Christies company classifies it as stoneware. 

There were three factors behind Böttger's discovery and success. The first was the West's never-ending desire to end the commercial dominance of porcelain, which came from the Far East and was described as white gold. Secondly, Böttger took over the research results left by his predecessor E.W. von Tschirnhaus and continued the work where Tschirnaus left off. The third and most important factor was the sponsorship of the King of Poland and Elector of Saxony, Augustus II. During Böttger's lifetime, the red and white ceramics produced in the factory in Meissen were given the name Böttger, and after Böttger, who died in 1719, it was named Meissen. What interests us in this article are the coins and medals produced in Meissen and other examples of ceramics that continue Böttger's legacy.

The Meissen medallion coins in my personal collection are recent examples of traditional production. The examples top are rendition copies of ancient coins from the Gallipoli peninsula, produced experimentally using the seal technique from porcelain and red potter's clay. The examples top are fantasy coins with meander serrations on the edges, printed on both sides using previous seal studies.

The use of ceramic coins is common in fantasy literature. In the game Demon's Souls, there are 12 ceramic coins that the hero must search for and find. There are also ceramic coins (cp) used in the Dark Sun universe in the D&D 2nd Edition system. The ceramic coins used in Urik are black glazed and are called "quiver" or "tenbit". As seen below, the ceramic coin consisting of 10 pieces can be used by breaking them at the marked places. The broken 1/10 pieces are called "bit". As a FRP player under the management of DM Sencer Sarı in the Dark Sun universe, (which was first published in 1991), and as a DM who played the same universe in the following years, I believe and recommend that young and new ceramicists should direct this field, emphasizing that the ceramic coins we produced in memory of those days have the potential to be souvenirs that can be produced and sold for touristic purposes.

3 Ağustos 2024 Cumartesi

Seramik Bir Kenti Nasıl kurtarır?

Bir seramikçi olarak 2007 yılından beri defalarca ziyaret ettiğim Midilli arasından, seramikler ile ilgili bir paylaşım yapma gereği duydum. İçinde bulunduğum pek çok atölye, dost edindiğim pek çok adalı seramikçi, koleksiyonuma kattığım pek çok seramik, gerçekleştirdiğim saatlerce süren röportaj, video kayıt, çizimler ve yayınlarla karşılaştırmalı olarak kültürleri incelemek, sonu gelmeyecek bir süreç. Her yıl yeni bir şeyler öğrenmenin sonu yok.




Midilli'ye giden pek çok kişi, örnek verdiğim Skala Skaminea adlı  yerleşimde 1 şapel, 1 balıkçı barınağı, 2 hediyelik eşya satan dükkan, 3 lokanta ve 2 tane kafe olduğuna dikkat etmemiş bile olabilir. Fazlasına gerek yok demişler, rakamlar yıllardan ber aynı. Bu sayı yurdumuzda olsa eminim çok daha fazla olurdu. Halkımız maalesef Grekler kadar mütevazi değil bu konuda.


Sardalya ve zeytin temalı paylaştığım seramikler, adada hediyelik eşya ve fonksiyonel ürünler olarak bence çok önemli bir işlevi yerine getiriyor. Gastronomi, zanaat, kültürel miras ve tabi ki ticaret bu seramiklerle yaşatılıp yayılıyor turizm aracılığıyla.

Kalloni körfezinde yakalanan sardalyalar, ada yaşamı için çok değerli bir unsur, hem tazesi hem de birbirinden farklı ve leziz konserve çeşitleri mükemmel, açıkçası çeşitlerin sayısını tespit edemedim. Aynı sardalya Çanakkale'de var. Karşılaştırırsak; bizdeki durum maalesef çok geride. Çanakkale'de iyi sardalya pişiren çok yer yok. "Sardalye" adlı ayaküstü bir yer var, o da bol hamurlu bir kızartma yapmakta...

Adada heryerden zeytin ağacı fışkırıyor. Patates ve diğer sebzeler dahil tüm kızartmalıklar zeytin yağı ile kızartılıyor, salatalar zeytinyağı ile hazırlanıp sunuluyor. Zeytinyağı üreticileri şık ambalajlarla ürünlerini pazarlıyor, zeytini meze olarak tüketiyor, tuzlu balıklarını zeytinyağında muhafaza ediyorlar. Zeytin ağacını işleyip envai çeşit fonksiyonel kullanım ve hediyelik eşya üretip, yüksek fiyata satıyorlar. Aynı zeytin kütüğünün Tuzla'daki bir lokantada yakacak olarak kullanıldığına şahit olunca bir parça kütüğü izin alıp sahiplenme yoluna gitmiştim. Midilli seramikçileri zeytini tema olarak ürünlerinde ustaca kullanıyorlar. Saganaki, stifado, giouvetzi, mousakka, sucukakia, imam vd yerel sırlı seramik kaplarda pişirilerek servis ediliyor, dahası da var.... Endüstriyel margarini kullanmıyor, fritözde sağlıksız "deep fry" yapmıyorlar.

Çömlekte pişen "Stifado"

Çömlekte pişen "Feta saganaki"

Bizdeki durum ise biraz farklı. Çanakkale'de de zeytin var elbet fakat zeytini bir hammdde, bir gıda ya da esin kaynağı olarak Grekler (eski İngilizcede Greka) kadar doğru biçimde kullanmayı beceremiyoruz. Zeytin işleyip satanlar uzmanlaşmalı, yaratıcı ve tok gözlü olmalı. Yağ, zeytin ve sabun ayrı işletmelerde satılmalı. Herbiri için o kadar çok çeşit var ki, herkes kazanır. Aynı durum süt ürünleri satanlar için de geçerli olmamalı. Eskiden yoğurtçular vardı, artık kalmadı. Alerjik kişiler için sağlıklı olan keçi yoğurdu çok zor bulunur oldu. Manda, koyun, inek yoğurt, ayran ve kefirleri üretip satmak bence özel uzmanlık gerektiren bir dal. 



Yıllardır söylerim, Aynalı Çarşı'nın anlayışını değiştirmek, Çanakkale'ye büyük bir değer katar. Bir keresinde Eski başkana "Çanakkale Nasıl Kurtulur?" mevzusunu, mecazi manada şu şekilde anlatmaya çalışmıştım: Kalitesiz yerli ve Çin malı ürün satışı yasaklansa, her dükkan tek bir şey ile ilgili uzmanlaşıp işletilse, kent için daha faydalı ve karlı olur.

Aynalı çarçı koskoca bir Mısır Çarşısı değil elbette, yine de yerel ürünlerden pişirilmiş Çanakkale mutfağı sunan 2 masalık bir lokanta barındırsa fena mı olur? Benzeri Kuzguncuk'taki Asude retoranda vardı. Zeytin ve çeşitleri bir dükkanda, zeytinyağları farklı bir dükkanda ve şık tasarımlı şişelerde satılsa, sabun ise başka bir dükkanda; oldu 4 dükkan.

Peynir çeşitleri için ayrı, süt, yoğurt, kefir, ayran için ayrı bir dükkan olsa, bunlar da yine olabildiğince çömleklerde satılsa (örneği İstanbul Bakırköy'e vardı, dedemle depozitolu çömlek yoğurdu almaya giderdik); oldu 6 dükkan.

Dahası ıhlamur, papatya, şevketi bostan, kaya koruğu, sarı kantaron, kekiğin 5 çeşidi, belki fazlası ve daha nicesi yerel otlar ve ürünler satan bir aktar. Yerel etler satan bir kasap olsa, mevsiminde oğlak, sakız kuzusu, hatta oracıkta aldığın eti ızgara yapıverse. Hemen yanında bir balıkçı tuzlu balık, sardalya, kolyoz, uskumru, konserve çeşitleri, lakerda, akya ve palamut pastırması, kalamar kurusu ve çiroz, günlük kabuklu çeşitleri satsa, hatta balık sosu bile üretilse... oldu 9 dükkan.

Yanlızca Çanakkale seramiklerinin replikalarını yapan bir seramikçi, ayrıca gelenekselin çağdaş yorumlarını yapan başka bir seramikçi olsa. Bu seramiklerde yerel deniz canlıları, özellikle sardalya motif olarak kullanılsa fena mı olur? Antik çağda üretilen balık tabaklarında kullanılan en yaygın ve sevilen deniz calısının çipura balığı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Acaba Çanakkale kenti çipurayı yeterince pazarlayabiliyor mu?

Başka bir dükkanda Çanakkale'nin yerel pirincini, yer fıstığını, bezelye ve baklasını, atalık buğdaylarını, tohumlarını vd çömlek kavanozlarda satan bir hububatçı olsa şık ve 12. dükkan olur.

Tabi ki içinde yerel Çanakkale kumaşlarını dokuyan küçük bir tezgahın olduğu atölye, o atölyede dokunan kumaşı satan bir kumaşçı, o kumaşları üçeteğe, yeleğe dönüştüren bir terzi, ısmarlama iskarpin, yemeni, sandalet üreten bir kunduracı, bir halı ve kilim satıcısı, çeşit çeşit motiflerle örme yapan bir sepetçi, sahan, çamçak, tava,çan üreten bir bakırcı ve kalaycı, Babakale'li bıçakçı, Biga'lı kıspetci ve derici ile 22 olur. Teflon ve alüminyum temelli mutfak eşyalarını sevmiyorum, sağlıksıszlar da. Bakırın devri yeniden yükseliyor, kullanalım.

Nohut kahvesi de satan bir çay hane, yanında peynir helvacısı ile iyi gider. Keçi sütlü dondurma üreticisi de komşusu olsa yakışır. Koruk suyu, gelincik şerbeti, nar ve karadut suyu satan bir şerbetçi ile bir turşucu da mutlaka olmalı. Şimdilik 27 olan bu sayı daha da artar elbet.

Var olan dükkanları saymadım ama çoğu birbirinin benzeri, niteliksiz ürünler satan yerler. Şu önerdiklerim bile Aynalı Çarşı'da yeniden yapılansa, Çanakkale için hem turizm, hem de kültürel mirasın yaşatılması adına  çok önemli bir çekim merkezi olur. Umarım yetkililer Çanakkale'nin yeni yönetiminde bu fikirlerden yararlanırlar.

İş ahlakı yüksek ve tok gözlü toplumların ticarette daha başarılı olabileceğini düşünüyorum. Bu nedenle önerdiğim dükkanların işletilmesinde, yerel değerlere önem veren, bunları koruyarak, kültürel mirasımızı tanıtıp, yayıp gelecek kuşaklara aktarılmasını imkan sağlayacak kişilerden seçilerek bu görevi omuzlamaları gerekecektir. Bunun için kayırmacılık olmadan liyakatli kişilerin belirlenmesi, Çanakkale'nin tüm yörelerinde adil bir şekilde Aynalı Carşı'da temsil edilmesi bir o kadar önemlidir. Aynalı Çarşı "Artizan" ürünlerin satıldığı bir mekan olmalıdır. Öte yandan Çarşının arastası düzenlenerek düzenli etkinlikler de gerçekleştirilebilse, yaygın etki daha da güçlendirilmiş olur. Gastronomi, zanaat eseri üretimi atölye, sohbet ve etkinlikleri seramik müzesi ve kent müzesi ile birlikte düzenlenip gerçekleştirilebilir.

Verdiğim örneklerle karşı komşumuz Midilli adasını veya Grek kültürünü övmek derdinde değilim. Dikkat çekmek istediğim,  boşa heba olan kültür mirasımıza dikkat çekerek farkındalık yaratmaktır. Katma değeri yüksek ürünler üretebilmek elimizde. Seramikçiler olarak bizlerin de bu süreçte küçük de olsa bir payı bulunmaktadır.

Kentte yaşayarak üretim yapan seramikçiler olarak Çanakkale'nin Faenza ya da Vallauris gibi önemli seramik şehirleriyle yarışabilmesinde elimizden geleni yapmalıyız. Bunun için hem yerel yönetimin hem de Kültür Bakanlığının el birliği ile destek olması gerekmektedir. Var olan bütçelerin "Kültür Yolu" projelerine ve anlamsız festivallere aktarılmasındansa, adını seramikten alan Çanakkale'nin seramikçiliğine yatırım yapılması daha doğru olacaktır. Eğer Çanakkale bir Faenza kenti gibi dünyadaki herkesin bildiği bir seramik merkezi olursa, bana göre Çanakkale kurtulmuş demektir. Çünkü  seramik disiplin, süreklilik ve özveri gerektirir. İşte bu değerler ve niceleri ile birlikte peşi sıra gelecek olan kültür ve zenginlik Çanakkale'yi kurtaracaktır. Aksi durumda Kepez panayırı, şehir trafiği keşmekeşi, temiz su ihtiyacı gibi konularla boğuşur dururuz.

Gelecek gençlerimizin ellerinde şekillenecektir. Mimesis ve katharsisten bihaber Z kuşağı bu gidişle kültür sanat alanında geleceğimizi yok edecek. Artık Pinterest seramikçiliğini bırakmanın zamanı gelmiş de geçmiştir. Kopyacılık, hem de kötüsü hiç bir fayda sağlamaz. Genç kuşak seramik öğrencileri sanat ve tasarım eğitimi kadar alanlarına katkı sağlaması için kendilerine yetecek kadar estetik, sosyoloji, arkeoloji, antropoloji, ergonomi, mimari, geometri, tarih, coğrafya, botanik, zooloji, astonomi, mitoloji, filoloji eğitimi de almalıdırlar. Z kuşağı gençliği eğer geleceğimiz ise çok yönlü eğitilmelidirler. En azından üçgenin iç açılarını bilebilmelidirler...

15 Ocak 2024 Pazartesi

Kadın Dostu Markalar Değer Katanlar Özel Ödülü 2023


Kadın Dostu Markalar Platformunca 2023 de 3. sü düzenlenen ödül töreninde, Grup Başarı Ödülleri kategorisinde Renkler Seramik Grubu, Kadın Dostu Markalar Değer Katanlar Özel Ödülünü aldı. İstanbul'da İş Sanat Kültür Merkezinde düzenlenen törende Renkler Seramik Grubu adına,  ödülü grup üyesi Öğr.Gör.Senanur Gündoğdu Dodevski 24 Mayıs 2023 tarihinde teslim aldı.



Gerçekleşen etkinlik programında Renkler Seramik Grubu İş Sanat Oditoryum Salonunda son sergisini 38 katılımcısıyla açarak, etkinlikte yer aldı. Renkler grubu olarak sergiden elde edilecek olan gelirin, ihtiyaç sahiplerine yardım olarak amacıyla değerlendirilmesi kararlaştırıldı.


Etkinlik ile ilgili habere buradan ulaşılabilir. Sergi hakkında Dünya Gazetesindeki bilgiye buradan ulaşılabilir. Sergi kataloğuna buradan ulaşılabilir. Kadın Dostu Markalar Platformunca 2024 de düzenlenecek olan farkındalık ödüllerine ait bilgilere ise buradan ulaşılabilir.