Prof.Ateş Arcasoy'un derslerinde kullandığını tahmin ettiğimiz etüdlük seramik kırıkları, fragman olarak adlandırılırlar. Kendisine ait arşivden, el yazısı ile etiketleyerek kutuladığı haliyle bize intikal eden parçaları aşağıda paylaşıyoruz.
SERAMİK ARŞİVİM
3 Temmuz 2025 Perşembe
Eğitim Materyali Fragmanlar 1
28 Haziran 2025 Cumartesi
Blythe Farbkörper Katalogları
Prof.Ateş Arcasoy arşivinden, ailesi aracılığıyla bize intikal eden akademik ve mesleki materyaller arasında yer alan, 2 farbkörper (boya) kataloğunu ve kataloğun geçmişine dair kısa bilgiler paylaşıyoruz. Boyalar 1870 tarihinde kurulmuş olan "Blythe Colours Limited" adlı İngiliz menşeli bir üreticiye ait olup, Cresswell, Stoke-on-Trent adreslidir.
İlk kataloğun, üzerindeki damgadan tarihin 15 Mart 1970 olduğu anlaşılmaktadır. Kataloğu dağıtan firma ise İstanbul Galata Veli Alemdar Han 202-204 numarada bulunan, Hans Geelmuyden'e ait olmalıdır. 1903 doğumlu Norveçli Hans Geelmuyden 1924 yılında İstanbul'a yerleşmiş, gemi ticareti de yapan armatör bir tüccardır. 1949 yılı itibarıyla, vapur kumpanyası acenteliği de yapan H.Geelmuyden'in, seramik boyaları ile olan ticari ilişkisinin ne zaman başladığına dair kesin bir bilgiye ulaşılamamıştır. Kendisinin renkli kişiliği ile bir başkonsolos, Aziz Olav Nişanı Şövalyesi, broker ve çok yönlü tacir olduğunu "Polonya Elektronik Sanayii" acenteliği yapmasından da anlayabilmekteyiz. Bu noktada benim ilgimi çeken en önemli nokta ise Ateş Hoca'nın hayatta iken bu çok yönlü tacir ile tanışıklığı ve bunun seviyesi oldu. Ateş Hoca'nın bu katalogları 30 yaşında iken edindiğini düşündüğümüzde, H.Geelmuyden'in 67 yaşında olduğunu bildiğimizden, bir şekilde tanışmış olabilme ihtimali bulunduğunu var saymak istiyorum. Çünki böyle bir durumda bizlere, daha çok hayal kurabilme seçeneği doğmaktadır.
Öte yandan 185 yıl önce İtalyan mimarlarca inşa edilen tarihi Veli Alemdar Han ise günümüzde "Veli Alemdar Han Galata Port Karaköy" adıyla projelendirilip satıldı, "J.Marriott Bosphorus" adıyla ve 150 odasıyla otel olarak hayata geçirildi.
Bu katalog 28 renkten oluşan, 3 numaralı palete ait, sıraltı boyaları tanıtmaktadır. Boyaların 1240-1450 C derece sıcaklıklarda kullanılmaya uygun olduğu, kullanım tekniği, ek pişirim derecelerine ait detaylı bilgiler İngilizce ve Almanca olarak katalogda yer almaktadır. Katalogda 13M53, 13M54, 13H34 kodlu renkler için maksimum pişirim için 1080 C derece uyarısı yapılmıştır.
Bir diğer katalog yine aynı firmaya ait olup, aynı işletmeden aynı tarihte temin edilen, akçini ürünler için sırüstü renklendirmede kullanılan boyalara ait katalogdur. Boyaların aynı zamanda sır üstü bezeme amacıyla kemik porselen yüzeylerde düşük derecede kullanılabileceği de katalogda belirtilmiştir. Boyaların elek baskı, pistole ve el dekorunda kullanıma uygun olduğu, tavsiye edilen pişirme sıcaklığının 730 C derece olduğu belirtilmiştir. Bilgilerden, boyaların üçüncü dekor pişirimi için uygun oldukları anlaşılmaktadır.
The initial catalog bears a stamp indicating its date of March 15, 1970. The distributing firm appears to have been owned by Hans Geelmuyden, located at Veli Alemdar Han, numbers 202-204, Galata, Istanbul. Hans Geelmuyden, a Norwegian born in 1903, settled in Istanbul in 1924 as a shipowner and merchant, also engaged in maritime trade. While H. Geelmuyden also served as a steamship company agent as of 1949, the precise commencement of his commercial relationship with ceramic paints remains unconfirmed. His multifaceted persona is further evidenced by his roles as an honorary consul, Knight of the Order of St. Olav, broker, and a versatile trader, notably serving as an agent for "Polish Electronic Industries."
A primary point of interest in this context is the extent and nature of A.Arcasoy's acquaintance with this versatile merchant during his lifetime. Given that A.Arcasoy acquired these catalogs at the age of 30, and knowing that H. Geelmuyden was 67 at the time, it is plausible to hypothesize a potential encounter between them. Such a scenario would afford greater scope for speculative historical inquiry.
Meanwhile, the historic Veli Alemdar Han, constructed 185 years ago by Italian architects, has been redeveloped and sold under the project name "Veli Alemdar Han Galata Port Karaköy" and subsequently transformed into a 150-room hotel operating as "J. Marriott Bosphorus."
This particular catalog introduces underglaze colors belonging to palette number 3, comprising 28 distinct shades. The catalog provides detailed information in both English and German regarding the suitability of these paints for firing at temperatures ranging from 1240-1450°C, along with application techniques and supplementary firing temperatures. It is specifically noted in the catalog that colors coded 13M53, 13M54, and 13H34 have a recommended maximum firing temperature of 1080°C.
26 Haziran 2025 Perşembe
Gül Özturanlı Porselenleri
Değerli Prof.Ateş Arcasoy koleksiyonundan, ailesi aracılığıyla kişisel koleksiyonumuza intikal eden, Prof.Gül Özturanlı'ya ait iki benzer porselen tabaktan birini paylaşıyoruz.
Sırsız yumuşak porselen zemin üzerine, porselen mavi astar uygulaması gerçekleştirilmiş örneklerin arkasında özel bir kod yer almakta. Prof.Ateş Arcasoy'un el yazısı ile etiketlediği örneklerde, yazılı koda dair bir bilgi maalesef yer almamakta.
Bezemede kullanılan mavi renk, Blythe kataloğuna göre Blue 11L70 kodu ile uyum sağlıyor. Üzerinde 1970 tarihi bulunan bu katalog, ailesinin yaptığı pakedi açtığımızda, bahsedilen tabaklarla birlikte yer almaktaydı. Bu yüzden, tabaklarda yer alan mavi rengin, katalogdaki rengi oluşturan farbkörper ile bağlantısı olabileceği tarafımızca varsayılsa da, Prof.Gül Özturanlı'dan bu bağlantıyı doğrulatamadık, kaldı ki tarih aralığı da uyumlu görülmemektedir.
Prof.Gül Özturanlı'ya ait porselenler, internette yapılan aramalarda, nadir olarak karşılaşılan örneklerdir. Kendisi ile yapılan görüşmede bu örneklerin Doçentlik sürecinde üretilmiş örnekler olduğunu ve Ateş Arcasoy'un, örnekleri görüp beğenmesi üzerine koleksiyonuna dahil olduğunu belirtmiştir.
![]() |
Prof.Gül Öztıranlı arşivi |
Prof.Gül Özturanlı'nın verdiği bilgiye göre, 1996 tarihli astar reçetesinin formülü: 100 gr Bilecik kili ve %5 mavi farbkörper.
Üzerinde stilize bitkisel bezemelerin yer aldığı bu porselen tabakların tarihi geçmişleri, tasarım ve malzeme özellikleri yönüyle, ayrıca Prof.Gül Özturanlı'nın yüksek lisans ve sanatta yeterlik danışmanım olması nedeniyle, bu örnekleri paylaşabilmeyi, Türk seramikçiliği adına önemli buluyorum.
Prof.Ateş Arcasoy'a ait arşivin yaşatılıp paylaşılması için desteklerini esirgemeyen Sn. Yıldız Aker ve Sn.Mutlu Aktaş'a teşekkürlerimizle.
18 Haziran 2025 Çarşamba
SERAMİK VE GASTRONOMİ DENEMESİ
Antik mutfak
Antik geçmişi Neolitik döneme dek giden Çanakkale, özellikle Akdeniz tipi beslenmeye uygun gıdaları ile sağlıklı beslenmeye uygun ürünlerin yetiştiği bir kenttir. Roma çağında kaleme alınan ve bilinen tariflerin güncel ve yerel malzemelerle uyarlamalarının gerçekleştirildiği bu menüyü farklı kılan, bu yemeklerin herhangi bir restoranda bulunamıyor oluşu ve tüm yemeklerin özgün ve sanatsal seramiklerde sunuluyor oluşudur. Seramiklerde kullanılan esin kaynakları da yine antik çağ seramikleridir.
Moeetum
(Sarımsaklı peynir) korkaklara göre bir yemek değil! Görünüşüne bakılırsa tarif
keçi peyniri ve çok miktarda sarımsak içermekte. Oldukça çarpıcı bir karışım
olduğu kesin, ancak taze bir dilim ekmek ve birkaç zeytinle damakta nasıl bir
damak tat bırakacağını da denemeden olmaz.
Zeytin
mezesi rezene, kişniş, nane ile hazırlanan özel bir sosta marine edilen, leziz
zeytinlerdir.
Kara
buğdaylı Kykeon (Bulamaç) Yunanca 'karıştırmak, calkalamak” kelimesinden gelir,
su ve arpadan (bazen nane veya kekikle tatlandırılır) oluşan Kykeon, en çok
Eleusis şehrindeki Demeter Ayinleri'nde kullanımıyla ünlüdür; burada inisiyeler
tarafından ölüm ve yeniden doğuşun gizemini deneyimlemek için kullanılırdı ve
bu ritüel Eleusis Gizemleri olarak bilinirdi. Buradaki arpa yerine, karabuğday
kullanılan kimyonlu versiyonudur.
Kişnişli
balık, galeta ununa bulanarak kızartılan balığın, havanda dövülmüş kişnişe
bulunarak, fırında pişirilmiş halidir denebilir. Kılçıksız fileto levrek
kullanılarak pişen balık, bir parça beyaz sirke ile lezzetlendirilirse, gerçek
tadına ulaşır.
Ballı
karides, anik Troas (Çanakkale, Biga yarımadası) için en makbulü tabi ki Karabiga
karidesi ile yapılanıdır. Garum (antik balık sosu), zeytinyağı ve halis bal ile
hazırlanıp pişen sosla servis edilir.
Libum,
bir tür peynirli tatlı kek olup seramik kapaklı bir kapta, defne yaprakları
üzerinde pişer, bal ile lezzetlendirilir.
Passum,
en az 3 gün boyunca kuru üzüm ile zenginleştirilmiş, bir tür üzüm suyundan
üretilen fermente, antik bir içecektir.
Karabuğday
ekmeği, arpa yerine karabuğday kullanılan bir tür mayasız ekmektir.
Gelibolu Gastronomi Derneği desteğiyle Atıf Bay Çiftliğinde gerçekleştirilen bu menü, gluten hassasiyeti ve çölyak hastalığı olan kişiler için tamamen uygundur. Menüde zeytinyağı haricinde hiçbir yağ kullanılmamaktadır. Alerjen uyarısı karides, nadiren rezene, çok nadiren bal, üzüm, kimyon, nane ve kişniş için geçerlidir.
Menüye, kullanılacak olan seramikler de dahildir. Katılımcılar yemeklerini bitirdikten
sonra, kullandıkları özgün seramiklerin tümüne sahip olacaklardır.
27 Şubat 2025 Perşembe
Çanakkale Seramiği ve Hayat Ağacı
Bu kısa yazıda, çağımızda çok kullanışlı hale gelen internet vasıtasıyla tanıştığım değişik bir arama sonucunda tesadüf ettiğim, geleneksel Çanakkale seramiklerinden birinde yer alan hayat ağaçlı örneğe değineceğim. Tesadüfen Fransızca yayınlanan picclick adlı bir arama motoru ile karşılaştım. Bilen mutlaka biliyordur. Aramaya Çanakkale yazınca çıkan pek çok sonuç arasında, aşağıdaki Çanakkale örneği de yer almakta. Daha da ilginci örnekteki bağlantı, sizi Ebay Fransa şubesine yönlendirmekte. Yeşil sırlı testi 650 $ fiyatla satışa sunulmuş bulunmakta. Bu rakam günümüz kuru ile 23680 TL fiyata karşılık gelmekte. Zaman zaman bu fiyat kayıtlarını buradan paylaşıyorum ki, istatistiki anlamda kayıt altında tutulabilsin.
![]() |
19. yy. Ördek başlı Çanakkale Testi, Kaynak 1, Kaynak 2 |
![]() |
Çanakkale Testi detay, Kaynak 1, Kaynak 2 |
8 Şubat 2025 Cumartesi
İlginç Bir Sıraltı "Çanakkale" Yazısı
Hale Figen koleksiyonunda 4 farklı geleneksel Çanakkale seramiği yer almaktadır. Çanakkale'de seramik atölyesi işleten Hale Figen'e ait bu seramiklerden, beyaz zeminli sır altı bezeme olan testi, rengi ve tekniği ile düşündürücüdür. Bize göre, amatör bir üretici tarafından sonradan, asıllarına benzetilerek üretilmeye çalışılmıştır. Aşağıdaki görselde yer alan soldaki 3 örnek orijinal üretim olup, tüm özellikleriyle, asıllarının niteliklerini taşımaktadır.
Beyaz zeminli örneğin üzerinde yer alan sıraltı fırça ile yazılmış olan "Çanakkale" ibaresi, testi ve dikey formlar için geleneksel Çanakkale seramiklerinde uygulanan bir yöntem değildir. "Çanakkale" ibaresi bu formlarda aşağıda görüldüğü gibi kalıpla şekillendirilmiş rölyefli bir yazının, yüzeye aplikasyonu ile oluşturulur.
1 Şubat 2025 Cumartesi
Çömlekçilerin Kötü Ruhları Der ki:
Kotyloi ve bütün kanastralar hoş bir siyaha çalsın.
Çok iyi pişsinler ve istenen parayı getirsin.
Pek çoğu pazarlarda ve bir o kadarı da yollarda satsın.
Onlar iyi para etsin ve şarkım kulağa hoş gelsin.
Ama siz (çömlekçiler ) utanmaz ve üçkağıtçıya dönüşürseniz
İşte o zaman fırınların kötü güçlerini bir araya getiririm.
Hem Sýntrips’i (Parçalayıcı) ve Smáragos’u (Çarpıştırıcı),
Üstelik Ásbetos’u (Yakıcı) ve Sabáktes’i (Yok edici)
Ve bu zanaat için çok sorun çıkaran,
Dolu fırının tünel ve odalarında öfkeyle yürüyen Omódamos’u (Pişmeyi engelleyici).
Çömlekçiler feryat figan ederken
Bütün fırın karmakarışık olsun.
Bir atın geviş getirmesi gibi fırın da bütün çömlekleri çiğnesin
Ve içindeki bütün çömlekleri tuz buz etsin.
Sen de gel güneşin kızı, pek çok büyünün Circe’si,
Acımasız büyüler yap,
Onlara ve onların el emeği işlerine kötülük yap.
Cherion’un onca Centaur’larına öncülük etmesine izin ver.
Ki bunların her ikisi de Herakles’in elinden kurtulup kaybolmuşlardı.
(Gelsinler ) çömleklere sertçe vursunlar, fırın çöksün.
Bunu gören çömlekçiler ağlasın.
Ama ben onların bahtsız zanaatlarının görüntüsüyle coşacağım.
Ve kim ki fırın gözetleme deliğinden bakmak için eğilirse
Tüm yüzü kavrulsun.
Ve böylece herkes adaletli davranmayı öğrensin.
Homer's Epigrams, Fragment 14[1] (Greek epic, 8th or 7th century BC), Çeviri: Çeşminaz Bowen
![]() |
Created by Fatih Karagül with AI Gemini |
Hermes Trismegistus der ki:
"Haydi dinleyin çamurdan insanlar! Bir an düşün,nasıl oluştuğunu ana rahminde. Aklına getir o usta işçiliği ve ara o sanatçıyı, böyle güzel bir görüntüye şekil veren. Kim çizdi göz yuvalarını? Kim açtı burun deliklerini, kulaklarını ve ağzını? Kim uzattı sinirlerini ve sıkıca bağladı? Kim yaptı kemiklerini ve etini deriyle örttü? Kim ayırdı parmaklarını ve düzleştirdi tabanlarını? Kim hazırladı kalbini ve boşluklar bıraktı ciğerlerinde? Kim görünür kıldı güzelliğini ve sakladı bağırsaklarını içeride? Kaç çeşit beceri kullanıldı ve kaç tane sanat eseri yaratıldı oluşturmak için bir insanı? ..."
![]() |
Created by Fatih Karagül with AI Gemini |
Listen, people of clay! Think for a moment about how you were formed in your mother’s womb. Imagine that masterful craftsmanship, and seek out the artist who shaped such a beautiful image. Who drew the eye sockets? Who opened the nostrils, ears, and mouth? Who stretched the nerves and tied them tightly? Who made the bones and covered them with skin? Who separated the fingers and flattened the soles? Who prepared the heart and left spaces in the lungs? Who made the beauty visible and hid the intestines inside? How many kinds of skills were used and how many works of art were created to form a human being?..."
Nikos Kazancakis der ki:
"Tanrı bir çömlek ustasıdır ve biz insanlar onun kiliyiz. Onun tornası sürekli döner ve bizleri istediği gibi şekillendirir. Kimimizi testi, kimimizi çömlek, kimimizi saksı, kimimizi lamba şeklinde yaratır. Bazılarımız su, bazılarımız şarap, bazılarımız süt veya bal, bazılarımızsa ışık taşırlar. Kırılırsak O buna aldırmaz ve geri dönüp bize bakmadan yeni kaplar yapmaya devam eder."
![]() |
Created by Fatih Karagül with AI Gemini |
"God is a potter, and we humans are His clay. His wheel turns constantly, and He shapes us as He pleases. He creates some of us as jugs, some as pots, some as vases, and some as lamps. Some of us carry water, some wine, some milk or honey, and some carry light. If we break, He doesn't care and simply moves on to make new vessels, without looking back at us."
24 Ocak 2025 Cuma
Hayyam der ki
Bugün su içtiğin şu testi toprak olunca
Mezarına atılır belki bir gün, kim bilir.
Bir testici gördüm, çamur içindeydi:
Ayağı çarkında, elinde bir testi;
Testinin başında bir yoksulun ayağı
Kulpunda bir padişahın kellesi.
Şu testi de benim gibi biriydi;
O da bir güzele vurgun, dertliydi.
Kim bilir, belki boynundaki kulp da
Bir sevgilinin bembeyaz eliydi.
Hadi gel de testiye bak sen, aşıktı o da ben gibi
Bir güzelin saçına bağ bağ da kim bilir belki
Ya şu boynundaki bak nasıl dolanmış boynuna kulp
Bir çağda istekle o yar gerdanına sarılan eldi.
Bir testi aldım çarşıdan ucuza;
Gizli gizli neler anlattı bana;
Bir şahdım, dedi; altın kupam vardı;
Şimdi neyim? Testi oldum şaraba.
Kaderin elinde boynum kıldan ince:
Tüysüz kuşa dönerim ecel gelince,
Yine de toprağımdan testi yapın siz:
Dirilirim içine şarap dökünce.
Kalk gel! Hatırımız için gel.
Dileğimizce bir zorumuzu hallet.
Bir testi şarap getir. Ki, vücudumuzun toprağından
Testi yapılmadan önce kana kana testiden içelim.
![]() |
Created by Fatih Karagül with AI Gemini |
PERİYODİK TABLO
Aşağıda görsellere ait bağlantılarla orjinal sayfalara ulaşabilirsiniz.
![]() |
Kaynak: http://periodictable.com/index.html |
![]() |
Kaynak: https://bilimteknik.tubitak.gov.tr/sites/default/files/posterler/periyodik_tablo_2.pdf |
4 Aralık 2024 Çarşamba
Jale Yılmabaşar panosu
Jale Yılmabaşar, öğrencilik yıllarımdan itibaren renkli kişiliği hakkında duyumlar edindiğim, Türk seramikçiler arasında değer verdiğim, önemli bir sanatçıdır. Kendisi Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Seramik Bölümünden emekliye ayrılmış olan bir profesördür ve devlet sanatçısıdır. Kendisini ve sanatını tanımayanlar için, hakkında yayınlanmış kitapları popüler sitelerde satılıyor görünse de, baskıları tükendiğinden, satışı yapılamamaktadır. Bu yüzden bu kitapların bazıları sahaflarda bulunabilmekte. Kitaplarının künyeleri:
-1965, Doçentlik tezi: Seramik dekorasyon teknikleri ve bu tekniklere çağdaş Türk çömlekçiliginde reform imkanları
-1980, Jale Yılmabaşar, Seramikleri, Yöntemleri, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basimevi
-1980, My Ceramics, Ankara, Türk Tarih Kurumu Basımevi
-1990, Jale Yılmabaşar, Apa Ofset Matbaacılık
-2006, Jale yılmabaşar, Promat Matbaacılık
-2015, Jale yılmabaşar, Promat Matbaacılık
Bir dönem şekillendirdiği renkli horoz figürleri ve göz sembolü ile anılmış olan Jale Yılmabaşar, ürettiği seramiklerin yanı sıra resimleri ile de tanınmaktadır. Doğrudan kendisi hakkında yazılmış 2 makale bulunmaktadır. Hakkında yazılmış makaleler:
-Bengütay HAYIRSEVER (2020), JALE YILMABAŞAR VE SEÇİLİ SERAMİK DUVAR PANOLARI ÜZERİNE BİR DEĞERLENDİRME, Uluslararası Sanat ve Estetik Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 5, Aralık
-Mehmet Ali Gökdemir (2023), Jale Yılmabaşar'ın Eserlerindeki Göz ve Horoz İmgelerinin Anadolu Kültürü ve Sembolleri Açısından İncelenmesi, Art-E 16 (31)
Bu bilgiler, değerli Jale Yılmabaşar'ı tanıyanlar için zaten bilindik konular. Burada değinmek istediğim esas konu, internet müzayedelerinde zaman zaman satışa sunulan nadir seramik örneklerden birini tanıtmak. Ele aldığım çalışma Jale Yılmabaşar'a ait.
Tepe Müzayede firmasında internet üzerinden gerçekleştirilen "15.Nadir Eserler ve Özel Koleksiyonlar müzayedesi"nde 91. Lot olarak 55000 TL başlangıç fiyatı ile satışa sunulmuş olan bir seramik pano bulunmaktadır. 06 Aralık 2024 tarihinde sonlanacak olanmüzayedede yer alan 43,5x24 cm ölçülerinde pano sanatçı tarafından imzalanmıştır. Eser tanıtım bilgisinde "Kompozisyon" olarak adlandırılmış ve karışık teknik olarak tanımlanmıştır.
Panonun arkası sırsız olup "Yılmabaşar Seramik" ibaresi kalıpla rölyefli olarak şekillendirilmiştir. Çalışmanın sol alt köşesine doğru bir çocuk figürü yer almakta, çocuğun üstünde, pano yüzeyinin neredeyse %40'ını kaplayan bir bulut yer almaktadır. Çocuk figürünün cinsiyeti anlaşılmamaktadır. Bu yönüyle, kız ya da erkek çocuklarını genel olarak etkileyen, meşum bir bulutun varlığından söz edilebilir. Bulut kirli beyaz, gri ve kahverengi alacalı olup, yüzeyde yer yer tekrarlı çizgiler yer almaktadır. Bu çizgiler bilinçli yapılmış olmalıdır. Dikkatli incelendiğinde ekspresif bir leke olan bulut içinde, yer yer anlamdırılabilecek silüetler seçilebilmektedir.
Ruh hali olarak çok ferahlatıcı bir kompozisyon olmayan çalışmadaki tek renkli unsur, pembe renkli fondur. Belki de bu renk ile, çocuk figürünün cinsiyeti hakkında bir gönderme yapılmış olabilir. Pembe renkli sırın altında fark edilebilen testere izleri ile, yüzeyde kısmen doku etkisi de oluşturulmuştur. Bu dokunun dahi bir anlamı olmalıdır.
Kişisel görüşüm, daha çok horoz ve göz imleriyle tanınmış olsa da, Jale Yılmabaşar'ın çocuk teması ile şekillendirmiş olduğu bu panonun, pembe rengine aldanılmaması gerektiğidir. Esas dikkat çekici noktanın, bilinmezlik barındıran, kirli bulutun çocuk ile olan ilişkisidir. Bulut çocuk figürünün üzerinde ezici bir ağırlık oluşturmaktadır. Günümüzde çocuk cinayetleri üzerinde bulunan bilinmezlikler hala devam ederken, bu çalışmanın, sanki yıllar öncesinden bizleri uyarmadığını söylemek, hiç de yersiz bir düşünce sayılamaz. Sanatçı duyarlılığı ile, Jale Yılmabaşar'ın çocuklar ile ilgili hissettiklerini, bir şekilde seramik aracılığıyla dışa vurmuş olması ihtimali üzerinde durmanın, öz eleştiri ve bireysel duyarlılık açısından önemli olduğunu düşünüyorum.
Kaynaklar:
-http://www.jaleyilmabasar.com/publications.html
-https://www.tepemuzayede.com/urun/9365793/jale-yilmabasar-1939-seramik-pano-komposizyon-seramik-uzeri-karisik-teknik
-Barış Gün (2017) Seramik, Mekan, Tarih#2 Jale Yılmabaşar, In-between
30 Kasım 2024 Cumartesi
Seramik Sikkeler / Ceramic Coins
Seramiğin keşfine ve Anadolu topraklarındaki ilk kullanımına dair öne sürülen tarihler, dünya tarihinin geneli ile karşılaştırıldığında tutarsızlıklar oluşturuyor. Anadolu'da neolitik çağa ait aseramik evre olarak adlandırılan bir dönem var. Bu evre MÖ 8000-5500'ler arasında yaşandı. Arkeologlara göre seramik Anadolu'da ilk kez bu evrenin sonrasında keşfediliyor. Yine arkeologların yaptığı bilimsel kazı sonuçlarına göre dünya genelinde seramiğin ilk keşfi, bu tarihten çok önceye dayanıyor.
Paleolitik çağda Asya'dan Avrupa'ya dek üretildiği tespit edilen seramik örnekler mevcut. Bu durum arkeologlar için de seramikçiler için de standart bir kronoloji oluşturamama sorunu doğuruyor. Çözüm olarak, bölgesel tarihlendirilme önerilerek kullanılıyor. Sonuçta Anadolu toprakları için geçerli olacak coğrafi tarihlendirmede, "Ortadoğu" sınıflandırılması geçerli olmakta. Bu adlandırmanın Avrupalı uzmanlarca yapıldığını ve modern Türkiye'nin Ortadoğu'lulaştırıldığına tanık olmaktayız.
Sikkeler için de tarihlendirme konusunda tutarsızlıklar olduğunu düşünüyorum. Tespit ettiğim bulgular bu yönde. Arkeoloji literatürüne göre paranın icadı Lidya uygarlığınca gerçekleşti. Fakat sikke olarak darp edilen ilk parayı dolaşıma kim soktu? Kaynaklar M.Ö. 566'da Lidya kralı olan Karun'u (Croesus) konu edinir sıklıkla. Öncesinde sikke darp ettiren kral Alyattes ise çok kimselerce bilinmez. Hatta kral Gyges'in bronz sikkelerinden çok az kimse bahseder. Bu durumu kabul etmeyen uzmanların olabileceğini de var sayıyorum.
Devam eden kazılar, aynı seramikte olduğu gibi nümizmatik kronolojisinde de farklı değerlendirmelere yol açabilecektir. Bu tür değişiklikler, arkeolojik kazıların yeni sonuçlarıyla birlikte yaşanmaya devam etmekte, dünya tarihindeki ilkler, günbegün değişmektedir. Örneğin dünyanın en eski tapınağı Stonehenge olarak adlandırılırken, Göbeklitepe, bu ünvanı, Stonehenge'in elinen almış durumdadır. Bu durum her ne kadar batılı uzmanlar için hayal kırıklığı olsa da, kazılar devam ettikçe, bilgiler de değişerek güncellenmeye devam edecektir.
Var olan bulguların ışığında, sikke denilen değiş tokuş nesneleri, metal kullanılarak üretildiler. Çağlar boyunca bu durum devam etti. Çünkü kıymetli metalin bir alım gücü ve sikkeyi darp ettiren yöneticinin gücünün temsili olan, teminatı vardı. Sikkeleri kullanan insanlar da idarecilerinin teminatı ile bu metal ile ne satın alabileceklerini biliyorlardı. Bu yüzden altın, gümüş, elektrum, bronz, bakır gibi madenler, farklı para birimleri için kullanıldı. Hatta kurşun, çinko, alüminyum gibi madenler ve bunların farklı oranlarda alaşımları da metal paraların darbında kullanıldı.
Genel prensip enflasyon yükseldikçe, sikkelerin boyutu küçüldü, gramajı azalıdı. Hatta sikkelerde kullanılan kıymetli metalin miktarı azaltılarak, ayarı düşürüldü, ya da madeni değiştirildi. Daha da ilginci savaş gibi durumlarda, metal kıtlığı oluştuğunda, para darbında kullanılacak metal yerine seramik kullanılmıştır. Bu seramik paraların üretiminde porselen ve pekişmiş çini kullanıldığını biliyoruz. Hatta "Böttger ware" olarak adlandırılan özel bir tür seramik de Alman'larca kullanılmıştır.
Avrupa'da porseleni icat eden simyacı J. F. Böttger'in (1682-1719) adına ithafen kullanılan bu adlandırma ilginçtir. Almanya Dresten'deki Maissen'deki kraliyet fabrikalarında ilk kez 1710'da üretimi gerçekleşmiştir. Maissen fabrikasının alameti farikası (arma) çaprazlanmış iki kılıçtır. Sonraki savaş yıllarında üretilecek metal para ve madalyalarda bu arma yüzeylerde kullanılmıştır.
Böttger ware (Böttgersteinzeug) Çin'de zisha kili kullanılarak üretilen yixing seramiklerin Avrupa muadilidir. Aynı yixingler gibi kırmızı renkli, rafine ve serttir. Aslında Böttger ware bir tür sert porselenle pekişmiş çini arası bir seramik grubudur. Dünyaca meşhur Christies firması, pekişmiş çini olarak sınıflandırmaktadır.
Böttger'in keşfi ve başarısının arkasında, üç faktör vardı. İlki uzakdoğu'dan gelen ve beyaz altın olarak nitelenen porselenin, ticari egemenliğine son vermek isteyen batının sonu gelmez isteğidir. İkincisi Böttger'in kendinden önceki E.W. von Tschirnhaus'un bıraktığı araştırma sonuçlarını devralarak, çalışmaları Tschirnaus'un kaldığı yerden devam ettirmesidir. Üçüncü ve en önemli faktör ise tüm bu araştırma sürecinde Polonya Kralı ve Saksonya elektörü II.Augustus'un sponsor olarak verdiği destektir. Böttger'in sağlı süresince Meissen'deki fabrikada üretilen kırmızı ve beyaz seramiğe Böttger adı verilmiş, 1719'da ölen Böttger'sen sonra, Meissen olarak adlandırılmıştır. Bu yazıda bizi ilgilendiren Böttger'in mirasını sürdüren Meissen üretimi para ve madalyalar ile, seramikten üretilmiş olan diğer örneklerdir.
Kişisel koleksiyonumuzda yer alan Meissen madalya sikkeler, geleneksel üretimin yakın tarihli örnekleridir.
Kaynaklar:
-Dominic Simpson (2019), Uzmanın Aradığı Şey... No.2- Böttger Seramik
-J.F.Böttger
-Dark Sun Urik sikkeleri için bkz.
-mgbeach adlı kullanıcının 3d tasarımı için bkz.
...
The dates suggested for the discovery of ceramics and their first use in Anatolia are inconsistent when compared to the rest of world history. There is a period in Anatolia called the "aceramic" phase belonging to the Neolithic Age. This phase occurred between 8000-5500 BC. According to archaeologists, ceramics were first discovered in Anatolia after this phase. Again, according to the results of scientific excavations conducted by archaeologists, the first discovery of ceramics in the world dates back much earlier than this date.
There are ceramic samples that have been determined to have been produced from Asia to Europe in the Paleolithic Age. This situation creates a problem for both archaeologists and ceramicists in not being able to create a standard chronology. As a solution, regional dating is suggested and used. As a result, the "Middle East" classification is valid in the geographical dating that will be valid for Anatolian lands. We are witnessing that this naming was made by European experts and that modern Turkey is being made Middle Eastern.
I also think that there are inconsistencies in the dating of coins. The findings I have identified are in this direction. According to archaeological literature, the invention of money was made by the Lydian civilization. But who put the first minted money into circulation? Sources often mention Karun (Croesus), who became king of Lydia in 566 B.C. The king Alyattes who minted coins before him is not known by many people. In fact, very few people talk about the bronze coins of King Gyges. I assume that there may be experts who do not accept this situation.
Ongoing excavations may lead to different evaluations in numismatic chronology, just like in ceramics. Such changes continue to occur with the new results of archaeological excavations, and the firsts in world history change day by day. For example, while the oldest temple in the world is called Stonehenge, Göbeklitepe has taken this title from Stonehenge. Although this situation is disappointing for Western experts, as excavations continue, information will continue to change and be updated.
In the light of existing findings, exchange objects called coins were produced using metal. This situation continued throughout the ages. Because the precious metal had a purchasing power and a collateral representing the power of the ruler who minted the coin. The people who used the coins also knew what they could buy with this metal with the collateral of their rulers. Therefore, metals such as gold, silver, electrum, bronze, copper were used for different currencies. Even metals such as lead, zinc, aluminum and their alloys in different proportions were also used in the minting of metal coins.
The general principle is that as inflation increased, the size of coins became smaller and their grammage decreased. In fact, the amount of precious metal used in coins was reduced, its fineness was lowered, or its metal was changed. More interestingly, in situations such as war, when there was a metal shortage, ceramic was used instead of the metal to be used in minting money. We know that porcelain and hardened china were used in the production of these ceramic coins. In fact, a special type of ceramic called "Böttger ware" was also used by the Germans. This name, which is used in reference to the alchemist J. F. Böttger (1682-1719) who invented porcelain in Europe, is interesting. It was first produced in 1710 in the royal factories in Maissen, Dresden, Germany. The Maissen factory's trademark (crest) is two crossed swords. This crest was used on the surfaces of the ceramic coins and medals that would be produced in the following war years.
Böttger ware (Böttgersteinzeug) is the European equivalent of yixing ceramics produced in China using zisha clay. It is red, refined and hard, just like yixing. In fact, Böttger ware is a ceramic group between a type of hard porcelain and stoneware. The world-famous Christies company classifies it as stoneware.
There were three factors behind Böttger's discovery and success. The first was the West's never-ending desire to end the commercial dominance of porcelain, which came from the Far East and was described as white gold. Secondly, Böttger took over the research results left by his predecessor E.W. von Tschirnhaus and continued the work where Tschirnaus left off. The third and most important factor was the sponsorship of the King of Poland and Elector of Saxony, Augustus II. During Böttger's lifetime, the red and white ceramics produced in the factory in Meissen were given the name Böttger, and after Böttger, who died in 1719, it was named Meissen. What interests us in this article are the coins and medals produced in Meissen and other examples of ceramics that continue Böttger's legacy.
The Meissen medallion coins in my personal collection are recent examples of traditional production. The examples top are rendition copies of ancient coins from the Gallipoli peninsula, produced experimentally using the seal technique from porcelain and red potter's clay. The examples top are fantasy coins with meander serrations on the edges, printed on both sides using previous seal studies.
The use of ceramic coins is common in fantasy literature. In the game Demon's Souls, there are 12 ceramic coins that the hero must search for and find. There are also ceramic coins (cp) used in the Dark Sun universe in the D&D 2nd Edition system. The ceramic coins used in Urik are black glazed and are called "quiver" or "tenbit". As seen below, the ceramic coin consisting of 10 pieces can be used by breaking them at the marked places. The broken 1/10 pieces are called "bit". As a FRP player under the management of DM Sencer Sarı in the Dark Sun universe, (which was first published in 1991), and as a DM who played the same universe in the following years, I believe and recommend that young and new ceramicists should direct this field, emphasizing that the ceramic coins we produced in memory of those days have the potential to be souvenirs that can be produced and sold for touristic purposes.
3 Ağustos 2024 Cumartesi
Seramik Bir Kenti Nasıl kurtarır?
Bir seramikçi olarak 2007 yılından beri defalarca ziyaret ettiğim Midilli arasından, seramikler ile ilgili bir paylaşım yapma gereği duydum. İçinde bulunduğum pek çok atölye, dost edindiğim pek çok adalı seramikçi, koleksiyonuma kattığım pek çok seramik, gerçekleştirdiğim saatlerce süren röportaj, video kayıt, çizimler ve yayınlarla karşılaştırmalı olarak kültürleri incelemek, sonu gelmeyecek bir süreç. Her yıl yeni bir şeyler öğrenmenin sonu yok.
Midilli'ye giden pek çok kişi, örnek verdiğim Skala Skaminea adlı yerleşimde 1 şapel, 1 balıkçı barınağı, 2 hediyelik eşya satan dükkan, 3 lokanta ve 2 tane kafe olduğuna dikkat etmemiş bile olabilir. Fazlasına gerek yok demişler, rakamlar yıllardan ber aynı. Bu sayı yurdumuzda olsa eminim çok daha fazla olurdu. Halkımız maalesef Grekler kadar mütevazi değil bu konuda.
Sardalya ve zeytin temalı paylaştığım seramikler, adada hediyelik eşya ve fonksiyonel ürünler olarak bence çok önemli bir işlevi yerine getiriyor. Gastronomi, zanaat, kültürel miras ve tabi ki ticaret bu seramiklerle yaşatılıp yayılıyor turizm aracılığıyla.
Kalloni körfezinde yakalanan sardalyalar, ada yaşamı için çok değerli bir unsur, hem tazesi hem de birbirinden farklı ve leziz konserve çeşitleri mükemmel, açıkçası çeşitlerin sayısını tespit edemedim. Aynı sardalya Çanakkale'de var. Karşılaştırırsak; bizdeki durum maalesef çok geride. Çanakkale'de iyi sardalya pişiren çok yer yok. "Sardalye" adlı ayaküstü bir yer var, o da bol hamurlu bir kızartma yapmakta...
Adada heryerden zeytin ağacı fışkırıyor. Patates ve diğer sebzeler dahil tüm kızartmalıklar zeytin yağı ile kızartılıyor, salatalar zeytinyağı ile hazırlanıp sunuluyor. Zeytinyağı üreticileri şık ambalajlarla ürünlerini pazarlıyor, zeytini meze olarak tüketiyor, tuzlu balıklarını zeytinyağında muhafaza ediyorlar. Zeytin ağacını işleyip envai çeşit fonksiyonel kullanım ve hediyelik eşya üretip, yüksek fiyata satıyorlar. Aynı zeytin kütüğünün Tuzla'daki bir lokantada yakacak olarak kullanıldığına şahit olunca bir parça kütüğü izin alıp sahiplenme yoluna gitmiştim. Midilli seramikçileri zeytini tema olarak ürünlerinde ustaca kullanıyorlar. Saganaki, stifado, giouvetzi, mousakka, sucukakia, imam vd yerel sırlı seramik kaplarda pişirilerek servis ediliyor, dahası da var.... Endüstriyel margarini kullanmıyor, fritözde sağlıksız "deep fry" yapmıyorlar.
![]() |
Çömlekte pişen "Stifado" |
![]() |
Çömlekte pişen "Feta saganaki" |
Bizdeki durum ise biraz farklı. Çanakkale'de de zeytin var elbet fakat zeytini bir hammdde, bir gıda ya da esin kaynağı olarak Grekler (eski İngilizcede Greka) kadar doğru biçimde kullanmayı beceremiyoruz. Zeytin işleyip satanlar uzmanlaşmalı, yaratıcı ve tok gözlü olmalı. Yağ, zeytin ve sabun ayrı işletmelerde satılmalı. Herbiri için o kadar çok çeşit var ki, herkes kazanır. Aynı durum süt ürünleri satanlar için de geçerli olmamalı. Eskiden yoğurtçular vardı, artık kalmadı. Alerjik kişiler için sağlıklı olan keçi yoğurdu çok zor bulunur oldu. Manda, koyun, inek yoğurt, ayran ve kefirleri üretip satmak bence özel uzmanlık gerektiren bir dal.
Yıllardır söylerim, Aynalı Çarşı'nın anlayışını değiştirmek, Çanakkale'ye büyük bir değer katar. Bir keresinde Eski başkana "Çanakkale Nasıl Kurtulur?" mevzusunu, mecazi manada şu şekilde anlatmaya çalışmıştım: Kalitesiz yerli ve Çin malı ürün satışı yasaklansa, her dükkan tek bir şey ile ilgili uzmanlaşıp işletilse, kent için daha faydalı ve karlı olur.
Aynalı çarçı koskoca bir Mısır Çarşısı değil elbette, yine de yerel ürünlerden pişirilmiş Çanakkale mutfağı sunan 2 masalık bir lokanta barındırsa fena mı olur? Benzeri Kuzguncuk'taki Asude retoranda vardı. Zeytin ve çeşitleri bir dükkanda, zeytinyağları farklı bir dükkanda ve şık tasarımlı şişelerde satılsa, sabun ise başka bir dükkanda; oldu 4 dükkan.
Peynir çeşitleri için ayrı, süt, yoğurt, kefir, ayran için ayrı bir dükkan olsa, bunlar da yine olabildiğince çömleklerde satılsa (örneği İstanbul Bakırköy'e vardı, dedemle depozitolu çömlek yoğurdu almaya giderdik); oldu 6 dükkan.
Dahası ıhlamur, papatya, şevketi bostan, kaya koruğu, sarı kantaron, kekiğin 5 çeşidi, belki fazlası ve daha nicesi yerel otlar ve ürünler satan bir aktar. Yerel etler satan bir kasap olsa, mevsiminde oğlak, sakız kuzusu, hatta oracıkta aldığın eti ızgara yapıverse. Hemen yanında bir balıkçı tuzlu balık, sardalya, kolyoz, uskumru, konserve çeşitleri, lakerda, akya ve palamut pastırması, kalamar kurusu ve çiroz, günlük kabuklu çeşitleri satsa, hatta balık sosu bile üretilse... oldu 9 dükkan.
Yanlızca Çanakkale seramiklerinin replikalarını yapan bir seramikçi, ayrıca gelenekselin çağdaş yorumlarını yapan başka bir seramikçi olsa. Bu seramiklerde yerel deniz canlıları, özellikle sardalya motif olarak kullanılsa fena mı olur? Antik çağda üretilen balık tabaklarında kullanılan en yaygın ve sevilen deniz calısının çipura balığı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. Acaba Çanakkale kenti çipurayı yeterince pazarlayabiliyor mu?
Başka bir dükkanda Çanakkale'nin yerel pirincini, yer fıstığını, bezelye ve baklasını, atalık buğdaylarını, tohumlarını vd çömlek kavanozlarda satan bir hububatçı olsa şık ve 12. dükkan olur.
Tabi ki içinde yerel Çanakkale kumaşlarını dokuyan küçük bir tezgahın olduğu atölye, o atölyede dokunan kumaşı satan bir kumaşçı, o kumaşları üçeteğe, yeleğe dönüştüren bir terzi, ısmarlama iskarpin, yemeni, sandalet üreten bir kunduracı, bir halı ve kilim satıcısı, çeşit çeşit motiflerle örme yapan bir sepetçi, sahan, çamçak, tava,çan üreten bir bakırcı ve kalaycı, Babakale'li bıçakçı, Biga'lı kıspetci ve derici ile 22 olur. Teflon ve alüminyum temelli mutfak eşyalarını sevmiyorum, sağlıksıszlar da. Bakırın devri yeniden yükseliyor, kullanalım.
Nohut kahvesi de satan bir çay hane, yanında peynir helvacısı ile iyi gider. Keçi sütlü dondurma üreticisi de komşusu olsa yakışır. Koruk suyu, gelincik şerbeti, nar ve karadut suyu satan bir şerbetçi ile bir turşucu da mutlaka olmalı. Şimdilik 27 olan bu sayı daha da artar elbet.
Var olan dükkanları saymadım ama çoğu birbirinin benzeri, niteliksiz ürünler satan yerler. Şu önerdiklerim bile Aynalı Çarşı'da yeniden yapılansa, Çanakkale için hem turizm, hem de kültürel mirasın yaşatılması adına çok önemli bir çekim merkezi olur. Umarım yetkililer Çanakkale'nin yeni yönetiminde bu fikirlerden yararlanırlar.
İş ahlakı yüksek ve tok gözlü toplumların ticarette daha başarılı olabileceğini düşünüyorum. Bu nedenle önerdiğim dükkanların işletilmesinde, yerel değerlere önem veren, bunları koruyarak, kültürel mirasımızı tanıtıp, yayıp gelecek kuşaklara aktarılmasını imkan sağlayacak kişilerden seçilerek bu görevi omuzlamaları gerekecektir. Bunun için kayırmacılık olmadan liyakatli kişilerin belirlenmesi, Çanakkale'nin tüm yörelerinde adil bir şekilde Aynalı Carşı'da temsil edilmesi bir o kadar önemlidir. Aynalı Çarşı "Artizan" ürünlerin satıldığı bir mekan olmalıdır. Öte yandan Çarşının arastası düzenlenerek düzenli etkinlikler de gerçekleştirilebilse, yaygın etki daha da güçlendirilmiş olur. Gastronomi, zanaat eseri üretimi atölye, sohbet ve etkinlikleri seramik müzesi ve kent müzesi ile birlikte düzenlenip gerçekleştirilebilir.
Verdiğim örneklerle karşı komşumuz Midilli adasını veya Grek kültürünü övmek derdinde değilim. Dikkat çekmek istediğim, boşa heba olan kültür mirasımıza dikkat çekerek farkındalık yaratmaktır. Katma değeri yüksek ürünler üretebilmek elimizde. Seramikçiler olarak bizlerin de bu süreçte küçük de olsa bir payı bulunmaktadır.
Kentte yaşayarak üretim yapan seramikçiler olarak Çanakkale'nin Faenza ya da Vallauris gibi önemli seramik şehirleriyle yarışabilmesinde elimizden geleni yapmalıyız. Bunun için hem yerel yönetimin hem de Kültür Bakanlığının el birliği ile destek olması gerekmektedir. Var olan bütçelerin "Kültür Yolu" projelerine ve anlamsız festivallere aktarılmasındansa, adını seramikten alan Çanakkale'nin seramikçiliğine yatırım yapılması daha doğru olacaktır. Eğer Çanakkale bir Faenza kenti gibi dünyadaki herkesin bildiği bir seramik merkezi olursa, bana göre Çanakkale kurtulmuş demektir. Çünkü seramik disiplin, süreklilik ve özveri gerektirir. İşte bu değerler ve niceleri ile birlikte peşi sıra gelecek olan kültür ve zenginlik Çanakkale'yi kurtaracaktır. Aksi durumda Kepez panayırı, şehir trafiği keşmekeşi, temiz su ihtiyacı gibi konularla boğuşur dururuz.
Gelecek gençlerimizin ellerinde şekillenecektir. Mimesis ve katharsisten bihaber Z kuşağı bu gidişle kültür sanat alanında geleceğimizi yok edecek. Artık Pinterest seramikçiliğini bırakmanın zamanı gelmiş de geçmiştir. Kopyacılık, hem de kötüsü hiç bir fayda sağlamaz. Genç kuşak seramik öğrencileri sanat ve tasarım eğitimi kadar alanlarına katkı sağlaması için kendilerine yetecek kadar estetik, sosyoloji, arkeoloji, antropoloji, ergonomi, mimari, geometri, tarih, coğrafya, botanik, zooloji, astonomi, mitoloji, filoloji eğitimi de almalıdırlar. Z kuşağı gençliği eğer geleceğimiz ise çok yönlü eğitilmelidirler. En azından üçgenin iç açılarını bilebilmelidirler...
15 Ocak 2024 Pazartesi
Kadın Dostu Markalar Değer Katanlar Özel Ödülü 2023
26 Mayıs 2023 Cuma
Cetus from Troia
This title will focus on Cetus, a kind of aquatic and reptilian Trojan hybrid monster or beast. In the name of this monster in different publications; It can be found in different spellings as Cetus, Cetos, Ketos. There are depictions of Cetus in ancient ceramic paintings. I think that Cetus, whose mythological story is quite interesting, is an indispensable creature for the ancient Troad geography. Therefore, Cetus was chosen as the inspiration for this study.
Different imaginary beings associated with different cities are known in the ancient Troas geography. While this information is sometimes depicted on city coins, they sometimes appear on a marble relief or sculpture. We often encounter these beings in ceramic vase paintings. Creatures, monsters or whatever we call them, they are all considered fictional. However, the statement that "all legends have an element of truth." is not an exception for Cetus, whom I am talking about. Because a prehistoric fossil found near ancient Troia in the recent past is interesting with features that can be associated with Cetus.
Although paleontology is a modern science, it should not be difficult to guess that ancient people also encountered fossils and were interested in fossils and even formed myths about these fossils. It is as uncertain as not being able to say that an ancient Trojan might have encountered a fossil that could also be associated with Cetus, and that the legends about this fossil constitute the Cetus mythology. This uncertainty has reached the present day by being transmitted through generations as the riches that people put forth by forcing their imaginations. At least that's my opinion. In the continuation of the article, I will try to explain how I worked in creating my own Cetus design, in parallel with the use of local data as a source of inspiration, by focusing on a few examples of Cetus that have survived to the present day.
![]() |
Cetus, Fatih Karagül, 2023, CGD, AI, NFT |
9 Mayıs 2023 Salı
PEGASUS From SKEPSIS
The remains of the ancient city of Skepsis, located in the
Bayramiç district of Çanakkale, have come to light today with the withdrawal of
the Bayramiç Dam waters. This settlement is a place that has been known for a
long time in history and important results have been obtained especially with
the excavations carried out by names such as H. Schliemann and F. Calvert.
History of Skepsis dating back to the 6th century BC. It is known that it
gained importance in the 5th and 4th centuries BC. More importantly, the
mythological entity Pegasus, featured on the coins used in this ancient city,
draws attention with the mythological richness of other ancient cities in the
region. With the example of Pegasus, the city of Skepsis is an important
example of hybrid imaginary beings encountered in ancient city coins or
mythologies of the Troas region. The depictions of cetus and drake in Troia,
griffin in Assos, capricorn in Parion, Gorgon depictions in Abydos and Dardanus
reveal the mythological richness of the city of Çanakkale located in the
Ancient Troas region. In this article, the effects of ancient ceramic materials
on modern society will be discussed, especially through the example of Pegasus.
![]() |
Skepsis coin with Pegasus, 400-200 BC. Bronze. Source: |
Pegasus of Skepsis, Fatih Karagül, 2023, CGD, AI, NFT |
Source:
-https://www.coinarchives.com/a/results.php?results=100&search=Skepsis