9 Nisan 2010 Cuma

1995 AKKÖY GEZİSİ

Akköy Kil madeninin çizmiş olduğum kesidi.



Assos Arkeolojik kazısında seramik restoratörü olarak görev yaptığım 1995 senesinin ağustos ayının otuzunda, rahmetli kazı başkanımız Prof.Dr.Ümit Serdaroğlu’nun talimatıyla, Ezine’nin Akköy adlı köyüne gitmekle görevlendirildim. Bu gezideki esas amacımız kazı evinde oluşturmaya çalıştığımız küçük çömlekçi atölyesi için veriler toplamak, Akköy’deki çömlekçi çarklarını inceleyerek, yeni bir çömlekçi çarkı üretmekti. Buna ek olarak da, bir miktar yerel çömlekçi kili temin edip bunla kazı evindeki ilk seramik üretimine başlamaktı. Bu amaçla yanımda kazının marangozu, Bergaz’lı Kadir Poyraz da gelmişti. Temiz ve aydınlık bir günde gerçekleştirdiğimiz kısa bir seyahat sonrası vardığımız köy meydanındaki kahvede, çömlekçilik yapan birisini aradığımızı söylediğimizde, genç bir köy delikanlısı bizi hemen yakındaki Mehmet Ali Gümüş’ün atölyesine götürmüştü. Avlulu bir kompleks içerisinde yer alan atölye, dar sokağa açılan cümle kapısı ve girişin solunda yer alan kerpiç sıvalı konik fırınla çok etkileyici idi. Fırının yüksekliğini o zaman her ne kadar ölçmemiş olsam da, şimdilerde en az 3m.uzunlukta olduğunu hatırlıyorum. Zemine serpilmiş kül üzerinde hazırlanmış çömlekçi çamurunu, eşi büyük bir maharetle çömlekçi çarkında şekillendirmekteydi. İlk görüşte şaşırmış olsam da, daha sonra öğrendiğimde, bu köyde hep kadınlar şekillendirirmiş çömlekleri. Mehmet Ali Gümüş ise çamuru hazırlamak için ocaktan gerekli hammaddeleri temin edip, bunlarla şekillendirilmeye hazır çamuru üretmekte idi. Kendisinden edindiğim bilgiler kısaca şöyle: Çömlekçi tornası için hazırladığı çamuru, temelde 2 hammaddeyi karıştırarak oluşturuyor. Yerel adı ile 8 kısım çömlek ve 2 kısım kırmızı kum. Hazırlanan bu ikili karışımla, plastikliği çok yüksek yağlı bir çömlekçi kili elde ediliyor ve çok rahat çömlekçi çarkında şekillendirilebiliyordu. Gök toprak denen hammadde ise, demir alaşımlı olduğunu tahmin ettiğim, çömleklerde koku yaptığından, baca künk ve kiremit yapımında tercih edilmekte idi. Çömlek ve kırmızı kum karışımıyla oluşturulan çömlekçi kili ise koku yapmadığından, yağ ve yoğurt kapları için ideal bir seçim.
Mehmet Ali Gümüş usta, bana toprakları çıkarttığı ocağı göstermek isteyip, yanına çağırdı ve araziye doğru kısa bir yürüyüş yaptık. Elimize aldığımız çuvallarla, kazarak çukurlaştırılmış bir yere geldiğimizde, dik yüzeydeki küçük bir delikte gözden kaybolan usta, kısa bir süre sonra çuvalı doldurarak dışarı çıkmıştı. İşte onların ocak olarak adlandırdıkları yer böyle bir yerdi. Oldukça tehlikeli ve zahmetli bir hammadde temin yöntemi. Ustanın ocakta yerinde anlattığı tabakalaşma kesitinde, 8 katman toprak olduğundan bahsetti. Yerel adlarıyla yukarıdan aşağıya doğru sıralandığında adları ve yaklaşık katman kalınlıkları; kayan taşı (75 cm.), kırmızı kum (100 cm), koca taşlı (60 cm), sarı baldır (75 cm.), küçük taşlı (50 cm.), kara baldır (50 cm.), çömlek kum (50 cm.) ve çömlek (75-100 cm) olarak adlandırılmakta. Sonuçta ocaktan çömlekçi çamuru hazırlamak için gerekli çömlek adlı hammaddeye ulaşabilmek için 4,6 m kazı yapmak gerekmekte.
Atölyeye geri döndüğümüzde Mehmet Ali Gümüş usta içtiğimiz çay eşliğinde bana çamuru nasıl hazırladığını da anlattı. Ocaktan çıkartılan hammaddeler güneşte tamamen kurutuluyor. Daha sonra, geniş ve dibi toprak bir havuza aktarılan hammaddeler burada su ile karıştırılıyor ve ardından 2 ila 3 saat durmaksızın ayakla çiğnenip karıştırılıyor. Karıştırılan çamur, hemen yan taraftaki dinlenme-çürütme havuzuna toplanıyor ve yaklaşık 15 cm. kalınlığındaki çamur tabakası 2-3 gün burada bekletiliyor. İlk havuzdaki karışımda, dinlendirme sırasında yabancı maddeler çökerek dipte birikiyor. Bunun oranı ise yaklaşın 2 tonda çamurda 50 kg. çökelti (kum, taşçık, ateş zayiatı). Dibi toprak sıvalı bu havuz aynı zamanda suyun fazlasını da emdiğinden, hazırlık aşamasını kolaylaştırmakta. Dinlenen çamur, zemini kül kaplı toprak ya da beton bir zemine serilerek, kurumaması için üzere naylon ile kaplanır. Bu aşamada çamur dinlendirilerek, şekillendirme sırasında gerekli olan nemi, bünyesinde koruması sağlanır. Şekillendirme aşamasına gelindiğinde ise, gerekli miktarda çamur bu yığından alınarak iyice yoğrulur, içinde kalmış olan hava, dışarı atılır ve artık çömlekçi çarkında kullanılmaya hazırdır.
Usta ile sohbet ederken biraz da fırın hakkında bilgi edinmeye çalıştım. Fırının dış yüzeyi boz renkli, saman karışımlı bir toprak tabakasıyla kaplı. Fırının odunla yakıldığını öğrendim. Yakacak olarak yakın çevrede bolca buldukları çam ağaçlarını kullanıyorlardı. Zaten fırının yanına bir miktar kesilmiş çam ağacı stoklamış durumdaydı. Fırının pişme süresinin hem hava şartlarına, hem de fırın içindeki seramiklerin cins ve yoğunluğuna göre değiştiğini söyledi. Fakat kesin olarak pişirimin ne zaman tamamlandığını anlamak için ise, fırın bacasından uzatılan bir kuş tüyünün alev alması gerektiğini bilmeliymişiz.
Ustanın hanımı bu arada çömlekçi çarkında, İstanbul’daki bir otel için almış olduğu siparişi üretmekte. Biçim olarak Avanos yöresinde “vaşı” olarak adlandırılan salça hazırlamakta kullanılan kaba benziyor. Yanlarda iki adet fonksiyonel kulbu yer almakta ve yaklaşık çapı 40 cm ve yüksekliği ise 20 cm. civarlarında. Sene 1995 olunca üretime yönelik bir takım şikayetler de mevcut. Eskiden günlük kullanıma yönelik kap kacaklar üretirlerken, bunların yerini plastik aldı, metal aldı. Şükrediyorlar, yine de üretimin bir şekilde devam ettiğine. Bir tüccar için ürettikleri seramikler, İstanbul’da satılacak ve bir otelde kullanılacak. Fakat bu gidişle 10 yıla kalmaz, atölyelerin iş yapamayacak duruma geleceğini ve kapanmaya başlayacağından korkuyorlar.
Sene 2010 olunca, 15 yıl önce güdülen kaygıların sonunda gerçeğe dönüştüğünü rahatlıkla farkedebiliyoruz. Tarih sahnesinde geçen bunca zaman, var olma savaşında başarıyla çarpışan seramik artık Akköy için de teslim bayrağını çekmiş, yüzlerce yıla karşın son 15 yılda pes etmiştir.
Belki sene 2100 olacak, belki de bir başka tarih. Bu etkileyici çöküş içinde, pek çok faktörün rol aldığı gerçeği bir yana, o gün geldiğinde, yine o çanak çömleğe muhtaç olacağımız gerçeğinden korkmaktayım. Teknoloji ve medeniyet devi gün gelip de kendini yok ettiğinde, ateş yakmasını becerebilenlerden olmak ve toprağı pişirip seramik yapabilir olanlardan olmak... İşte önemli bir ayrıcalık.


M.Fatih KARAGÜL