Midilli adası 1,632 kilometre karelik yüzölçümü ve 320 km. lik kıyı şeridiyle, Ege Denizi'nin kuzeydoğusunda, Edremit körfezinin batısında yer alır. Yunanistan'ın en büyük 3. adasıdır. Denizden Ayvalık'a 8 mil, Altınova'ya 6 mil uzaklıktadır. Başkent sayılabilecek en önemli liman yerleşimi Mytilene'dir. Sakız, Sisam ve Ahikerya adaları ile birlikte, Saruhan adaları (Doğu Sporatlar) grubuna girer. Midilli %40 ını kaplayan 11 milyon zeytin ağacı, %20 sini kaplayan çam, fıstık, meşe ağaçları ve diğer meyve ağaçları ile zümrüt ada olarak adlandırılmaktadır. Adadaki zeytin ağaçlarından yılda 50 bin ton dolayında zeytinyağı çıkarılmaktadır. Adanın yıllık ortalama sıcaklığı 18 °C dir ve en yüksek noktası ise 968 m. ile Lepetymnos Dağıdır. Orta ve küçük boyutlu gemiler için güvenli birer sığınak oluşturan Giera ve Kalloni körfezleri, sıcak kaplıcaları, tatlı su kaynakları ile, mitolojide adaların patronu olarak adlandırılır. Homeros'un sıvı altın olarak adlandırdığı zeytinyağının, önemli üreticilerinden biridir. Yerel ekonomide turizm, hayvancılık ve balıkçılık da önemlidir. Tatlı su kaynakları nedeniyle Yunanistan’ın yöresel içkisi olan uzonun en önemli üretim merkezidir. Ayvalık, Dikili ve Akçay limanlarından Midilliye feribot seferleri yapılmaktadır.
Midilli'nin ilk yöneticisi Macareus, mitolojide bir titan olan Güneş Tanrısı Helios ile, bir Nereid (su altı perisi) olan karısı Rhode'nin 7 oğlundan biridir. Tarihte, her dönem önemli bir ticaret yolu üzerinde bulunan adalılar, Trakya ve Troas'ta sömürgeler kurdular. Arkaik dönemde aristokratlar siyasal çatışmalar yaşadı. Terpander, Sappho, Mytilene'li Christopher gibi şairlerin ve Theophrastus gibi filozofların doğup yetiştiği Midilli'de fikir hayatı da güçlüydü. Midilli siyasal tarihi İyonya ile iç içeydi. Midillililer Persler'e boyun eğdiler fakat sonra ayaklandılar ve Attik Delos Birliği'ne katıldılar. M.Ö. 428'de Atina egemenliğine karşı da ayaklandılar. Bu durumda Atinalı’lar Midilli'yi kolonileştirmekle yetindiler. Ptolemaios hanedanının, Roma İmparatorluğu sınırları içinde kalan Midilli, Roma İmparatorluğu'nun ikiye bölünmesiyle Bizans'a geçti, Latinler İstanbul’u işgalinden sonra bir süre Venedikliler'de kaldı. Ada, İmparator Yuannes tarafından 1355'te kız kardeşi ile evlenen Cenevizli Françesko Gattulisyo'ya verildi. Bu egemenlik bir yüzyıldan fazla sürdü. Oruç Reis (1470 veya 1474-1518), Barbaros Hayreddin (1467–1546) gibi denizcilerin de doğum yeri olan Midilli, Sultan II. Murat döneminde, yıllık 4.000 düka vergiye bağlandı. Adada başlayan kardeş kavgaları, İtalya ile Aragonya'dan gelen korsanların adayı bir üs haline getirmelerinden rahatsız olan 2.Mehmet, adayı 1462'de Osmanlı topraklarına kattı. Ada yöneticileri ve elit tabaka İstanbul’a gönderildi. Avamdan 2.500 kişi köle olarak Anadolu’ya getirildi, 15.000 civarındaki çiftçi ve zanaatkâr adada bırakıldı. Osmanlı iskân politikasınca, Karaman Türkmenlerinden 2.000 kişi adaya yerleştirildi. Midilli’ye de uğrayan Evliya Çelebi 1654 yılında ada nüfusunu tahmini olarak 30.000 kişi vermiştir. Balkan Savaşı sırasında Ocak 1913’te Yunanlıların işgal ettiği ada, 30 Mayıs 1913'te Londra Antlaşmasıyla Yunanistan'a bırakıldı. Türkler Midili adasını tam 461 yıl yönettiler. Adadaki Türk nüfus ile, Anadolu'daki Rum nüfus arasında 1922 yılında mübadelede gerçekleşti. Bu süreçte adadan gelenler 7.511 kişidir. 2. Dünya Savaşı sürerken 4 Mayıs 1941 de ada, Hitler tarafından işgal edilmiştir.
Hammer, Midilli'nin doğal zenginliklerini anlatırken ünlü şaraplarından bahseder. 1790'lı yıllarda Midilli'yi gezen Olivier ise, burada üretilen 40.000 kental (4 ton) zeytinyağının İstanbul'a gittiğini belirtir. 1802 de 150.000 kantar olarak hesaplanan İstanbul'un zeytinyağı ihtiyacının 67.950 kantarı (383 ton) Midilli'den temin edilmiştir ve bu ihtiyacın karşılanmasında ada, ilk sırada yer almıştır. Zeytinyağı dışında, adadan İstanbul'a zift, reçine, peynir ve gemi yapımında kullanılmak üzere kereste de gönderilmiştir. 1877 yılından itibaren Midilli'de 29 ay sürgün hayatı yaşayan ünlü yazar Namık Kemal, 1879 tarihinde sancağın mutasarrıflığına getirilerek, 1884 yılına dek bu görevde kaldı. Ona göre de adanın en birinci ürünü zeytin tarımıdır.
Midilli'de göze çarpan pek çok unsurun başında, halkın yaşam şekli dikkat çekmektedir. Adanın yazın sıcak bir iklime sahip oluşuyla, hayat erken saatlerde başlar. Çoğunlukla halk alışık olduğumuzun dışında sade bir kahve ile güne başlayan, öğleden sonra 14:00 civarı öğlen yemeği yiyerek, hava biraz serinleyene dek siesta denen ikindi uykusuna yatmaktadır. Bu nedenle, ada genelindeki pek çok işyeri de geçici olarak kapanır. Bu duruma alışık olmayan yabancılar nispeten sıkıntı çekebilmektedir. Akşam yemeği ise 22:00 civarı yenir. Yemekleri, deniz ürünleri ve et ağırlıklı olup bunun yanı sıra meze adını verdikleri zeytinyağlı seçenekleri çok bol ve çeşitlidir. İlginçtir kızartmalar dahi zeytinyağında pişirilir. Adanın merkez limanı olan Mitilini'ye Ayvalık'tan yaklaşık 90 dakikalık bir yolculuktan sonra varınca, limanda yer alan pek çok yemek noktası, iştah açıcı menüler sunmakta. Ada genelinde halk genellikle, evlerde yemek pişirme ve yeme alışkanlığına sahip değil. Bu nedenle öğlen ve akşam yemekleri bizim lokanta olarak adlandırdığımız tavernalarda yenmekte.
Denizle iç içe olan bir yaşam, deniz ürünlerinin çokça ve farklı zenginliklerde tüketilmesine de imkan sağlamış durumda. Ege'nin tanımadığımız balıkları, yemeğe alışkın olmadığımız köpekbalığı türleri, farklı pişirme yöntemleri ile insanı şaşırtan ahtapot, kalamar, böcek ve kabuklu türleri, damaklarda farklı aromalar bırakabilmekte. Zeytinyağlı yemeklerin bir kısmı hiç de yabancısı olmadığımız lezzetler. Musakka, bakla, karnıyarık, yalancı dolma, mücver, farklı ege otlarıyla yapılan çeşitlemeler tadılabilir. Kadayıf, baklava, döner kebap ve hatta kabak çiçeği dolması bildiğimiz lezzetler arasına. Tüm bu yemekleri kendi kültürlerinin bir parçası olarak sahiplenseler de, denizin her iki yakasında kültürlerin yüzyıllardır kaynaşması, neyin nerede başlayıp bittiği konusunda insanın kafasını karıştırıyor. Adada çoban salatamız Yunan salatası yada Türk kahvesi Yunan kahvesi oluveriyor. Cacığa cacıki, fıstığa fıstıki dedin mi, bizden çıkıp onların oluveriyor. Milliyetçi duygularla bu duruma kızan da var, "bunlar kültürün bir güzelliğidir" diyen de. Önemli olan hümanist duygularla, içinde bulunulan ortamda huzur bulabilmek. Adada dolaşırken yorulduğunuzda, rahatlıkla soluklanabileceğiniz pek çok kahvehane var. Özellikle de daha küçük yerleşimlerde, sokak aralarında, köy meydanlarındakiler, huzurlu ve keyifli anlar sunmakta. Hiç bir garson, "bir an önce içip de gidin" dercesine gözünüzün içine bakmaksızın, saatlerce ortamın ve kahvenizin keyfini çıkartmanıza müsaade etmekte. Kimi zaman mor salkımların altında yalnızca su içmek isteseniz bile, aynı tolerans ve hizmeti almanız mümkün. Osmanlı hâkimiyetinde geçen onca yılın ardından, sokak aralarında dolaşırken hayranlıkla izlediğiniz cumbalı tarihi evlerin önünde durup da, Türkçe konuştuğunuzu duyan orta yaşın üzerindeki bir Yunanlı, birden yolunuzu kesip, benim dedem İzmir'den, Çanakkale'den, Ayvalık ya da Çatalca'dan buralara gelmiş dediği anda, mekanla birleşen atmosfer insana tuhaf hisler uyandırmakta.
Adanın kuzeyindeki antik Mithymna ya da çağdaş Molivo kenti turizm açısında oldukça önemli. Plajları, limanı, kalesi, gece yaşamı ve tabiî ki yemek kültürü. Çanakkale'nin Babakale Burnu'ndan, Assos'a kadar görüş açısı olan ve hatta geçmişte buralı göçmenlerce antik Assos kentinin kurulduğu bilinen yerleşim yeri, pek çok tarihi Türk yapısını barındırmakta. Molivo’daki taş döşeli daracık sokaklardan kaleye doğru çıkarken görülebilecek minaresi yıkılmış tarihi cami, ya da Petri'nin taş duvarlı cumbalı ve alaturka kiremitli evleri, kendinizi yabancı hissetmemenizi sağlıyor. Deniz ve beraberinde getirdiği yaşam her noktada hissedilebiliyor burada. Denizin sunduğu her imkândan sonuna dek yararlanan ada halkı, deniz canlılarının varlığı sürdürme konusunda da duyarlı. Adanın milli balığı olan sardalyenin, Çanakkale'de meşhur olduğunu bilinir fakat buradakiler çok daha iri ve lezzetli. Her türden tatil seçeneğini adada bulmak mümkün. Deniz, güneş ve kum isteyen, Molivo, Petra, Skala Eressos, Plomari gibi plajlardan yararlanmakta. Sahil kıyısında yolculuk ederken görebileceğiniz küçücük halka açık ve ücretsiz bir koy ya da kumsalda yorgunluğunuzu atıp, sakince güneşlenerek denize girebilirsiniz. Sahilde gün batımını yaşamak da ayrı bir keyif. Gün batımından sonra eğer bir de mehtaba denk gelirseniz, o günü çok daha hoş bir şekilde sonlandırabilirsiniz. Macera severler için kiralanabilecek dört çekerli araçlar veya motosikletle gezilebilecek farklı safari güzergâhları mevcut. Çam ağcı ormanlarındaki kıvrımlı, sessiz ve tali yollarda yapılabilecek turlar, adayı keşfetmek için birebir. Öte yandan din turizmi de yabancılarca tercih edilmekte. Ada genelinde yer alan çok sayıdaki kilise ve şapel, pek çok adak sahibi için dua ve dilek imkanı yaratıyor. Mantamados'ta 1700 yılında inşa edilen Taxiarches kilisesinde, kimi zaman rastlayabileceğiniz dini yortularda dağıtılan lokma veya keşkek ziyafetleri farklı deneyimler yaşatmakta. Meraklılarına kültür amaçlı geziler için de adada farklı ziyaret noktaları mevcut. Arkeolojik ve tarihi kalıntılar bakımından Helenistik ve Roma dönemi Molivo nekropolü ve villaları, Midilli tiyatrosu, Roma su kemeri, Menandros'un mimiklerini tasvir eden mozaikler ve özellikle 1373'te kurulan bir Ceneviz kalesi önemli eserlerden. Ören yerlerinden elde edilen arkeolojik buluntular, bu günkü Mytilene Limanı'nın hemen yakınında yer alan 2 ayrı arkeoloji müzesinde sergilenmekte. Volos kiremit ve tuğla müzesi, Eresos yakınlarındaki taşlaşmış orman, Agia Paraskevi'deki Avrupa Nostra ödüllü endüstriyel zeytinyağı müzesi, zeytin mucizesini çok başarılı bir müzecilik anlayışı ile ziyaretçilere aktarmakta. Molivo ve Mitilini kalesi, Mitilini Ermo caddesindeki Yeni Camii ile hemen karşısındaki restore edilmiş Türk hamamı görülebilecek diğer noktalar. Adadaki sokak aralarında dolaşırken, ilginizi çekebilecek diğer bir unsur da, dükkânların tabelaları. Her biri ait olduğu dükkânın niteliklerini en iyi şekilde yansıtan birer aidiyet sembolü, bir birinden hoş ve sanki ruhu olan birer varlık gibi. Ahşap zemine fırçayla boyanarak üretilen tabelaların yüzeylerindeki zamanın oluşturduğu yıpranmışlık bile, ait olduğu işletme hakkında ip uçları verir bize. Hediyelik eşya satın almak için ada genelinde çok fazla seçenek mevcut. Bu dükkânlarda farklı türlerde seçenekler olduğu gibi, satılan farklı türdeki çömlek ve seramikler de bu adanın genel özelliği.
Özellikle çok sayıda seramik atölyesini barındıran Mantamados, çömlekçiliği ile adada ün yapmış bir yerleşim. 1700 yılında inşa edilen Taxiarches kilisesi ile ünlü yerleşimde, aralıklı olarak 21 yıldır uluslararası çömlekçilik ve seramik festivali düzenlenmekte. 2012 yılında "CERAMEUS" adıyla Uluslararası Doğu Akdeniz Geleneksel Çömlekçilik ve seramik festivali etkinlikleri gerçekleştirildi. Bu festivalin 17.si de, 53 seramikçinin katılımıyla "CERAMEUS" kapsamında restore edilen tarihi zeytinyağı fabrikasında gerçekleşti. Festival kapsamında gerçekleştirilen sergide de yer alan Dimitris Stamatis, Stilianos Stamatis, Dimitris Hatzigiannis, Georgia Zachariadou geleneksel Çanakkale seramiklerinin yorumlarını günümüzde üretmekteler. Agiasos'ta çok önemli bir çömlekçi aile olan Hatzigannis'ler yaşamakta ve adada geçmişiyle haklı bir üne sahipler. 3 kuşaktır çömlekçilik yapan ailede, baba oğul çalışmalarını sürdürmekte. Kurucuları olan dedeleri ise, mübadele sırasında Çanakkale Biga'dan göçerek buraya yerleşmiş ve mesleğini devam ettirmiş. Geleneksel Çanakkale seramiklerinin etkileri, günümüzde ürettikleri seramiklerde varlığını sürdürmekte. Adada meşhur olmuş pek çok seramikçi de bu atölyede çıraklık yaparak mesleğe ilk adımlarını atmış. Georgia Zachariadou da 4 yıl Yannis Hatzigiannis atölyesinde çalışarak meslekte yetişen ve hala geleneksel Çanakkale sirkeliklerini üreten seramikçilerden. 1990 yılında Ermou caddesinde atölyesini açan Georgia, Hatzigiannis ustanın yanında çalışmaya başlamadan önce Bologna'da seramik eğitimine başlayan ailesindeki ilk seramikçi. Sonrasın da o da oğlunu seramikçi olarak yetiştirmiş ve halen birlikte çalışmalarını sürdürüyorlar. Günümüzde günlük kullanıma yönelik seramikler üretmekteler. Ada, çömlekçiliği ile o denli gelişmiş ki, döneminde Anadolu'ya hep gemi yoluyla çömlekler satılmış.
Günümüzde tamamen geleneksel yöntemlerle çömlekçiliği sürdüren ve Prof. Sevim Çizer'in belirttiği üzere ailesi Çanakkale Narlı'dan göçen bir tek Dimitri Kouvdis usta kalmıştır. O da bu mesleği kendi babasından öğrenmiş. Dedesi ve babaannesi de çömlekçiymiş. Kendisi Mantamados Aghios Stefanos'taki ev atölyesinde eşi ile birlikte, 13 yaşında başladığı serüveni 45 yıldır sürdürmekte. Ürettiği çömleğin her safhasını; çömlekçi kilini hazırlamadan, çömleğini şekillendirmeye, kurutmadan, fırınlamaya dek her aşamayı bizzat kendisi gerçekleştiren tek usta. Adadaki diğer meslektaşları artık hem geleneksel Midilli seramiği üretmemekte hem de malzemeleri hazır alarak kullanmakta. Bu nedenle diğer çömlekçilerle aralarında çok önemli farklar bulunmakta. Kendisinin ürünleri her ne kadar günlük kullanıma yönelik çömlek grubu seramikler olsalar da, ada genelinde çok prestijli ürünler. Kullandığı çamurun yapısı özelliğiyle ürettiği seramikler doğrudan ateşin üzerinde kullanabilmeye elverişli. Kouvdis usta çömlekçi tornasında, çömleği sol tarafında şekillendirip çalışırken, eşi de yerde karşısında oturarak beyaz astarlı fırça dekorlarını yapmakta. Kendisi çok samimi ve sıcak kanlı, bildiklerini paylaşmak ise ayrı bir keyif. Kendisi ile uzunca sohbetler gerçekleştirip, fotoğraf ve videolar çekebilme şansım oldu. Çamur temin ettiği ocağa gidip, hala ilkel yöntemlerle kili nasıl işlediğini anlattı, ekipmanlarını nasıl kullandığını anlattı. Atölyesinin hemen bitişiğindeki kapalı alanı açıp, pişirilmeye hazır testilerini ve hatta çamur çukurunda hazırladığı çömlekçi çamurunu nasıl hazırladığını da bizzat gösterdi. Küçücük atölyesinin duvarlarında yer alan satışa hazır seramiklerini tek tek çizerek not ettim. Yunanca adlarını ve sohbetlerimizi çevirmenimiz yardımıyla kaydettim. Atölyenin hemen karşısındaki geleneksel fırını odun ateşiyle yakmakta. Hiç sır kullanmayarak sırsız seramikler üreten Kouvdis usta, geleneksel yöntemlerle çalışan son çömlekçi olduğundan, gelecekte bu atölyeyi devralıp çalışmayı sürdürecek kimse de olmadığından, tüm bu bilgiler yok olacak. Kendi adıma yürüttüğüm bir projeyle, imkanlar çerçevesinde bunları derleyerek aktarabilmeye çabalıyorum.
Bu adanın çömlekçilik ile ilgili olan çok doğal bağlantıları var ve ben de bu bağlantıları takip etmeyi seviyorum. Osmanlı döneminde adada yoğun olarak üretilip Anadolu'ya sevk edilen zeytinyağı için kullanılan testiler, varlıklarını 1900'lerin ilk çeyreğine kadar korudular. Bu çömleklerin geçmişi ise, Antik Yunandaki Lesvos amforalarına dek dayanmakta. Bu amforaların bir örneğini Bodrum Su altı Müzesi amfora koleksiyonu arasında görmek mümkün. Eskiden İstanbul'da çömlek yoğurdu satılırdı, yılardır görmedim. Fakat bu yaz Mantamados'ta çok kaliteli çömlek yoğurdu satın aldım.
Adanın batısı ve kuzeyinin turistik açıdan zengin oluşu nedeniyle, bu kesimde görülebilecek çok daha ilginç yerler bulunmakta. Günün birinde bu adaya yolunuz düşecek olursa bir araç kiralamalı, mutlaka deniz kenarında gün batımına cepheli bir mola yerinde konaklamalı, akşam serinliğinde deniz kenarında yürüyüş yapmalı, sakin koylarda ummayacağınız kadar temiz bir denizde yüzmeli ve deneyebileceğiniz her tür deniz canlısını tatmalısınız. Dönerken ise adaya has seramikler, uzo, özel çömlek yoğurdu ve peynirlerden satın almayı da ihmal etmeyin.
-İsmail Hakkı Uzunçarşılı. Genel Osmanlı Tarihi. Cilt:4, İstanbul.1946
-Yılmaz Öztuna. Büyük Türkiye Tarihi. Cilt.3. İstanbul, 1976
-Zeki Arıkan. Midilli - İstanbul Arasında Zeytinyağı Ticareti, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Tarih Bölümü Tarih Araştırmaları Dergisi, 1963, cilt 25, sayı 40
- Mϵ αϕoρμή μıα Oτάμνα, KENTPO MEAETHΣ NEΩTEPHΣ KEPAMEIKHΣ, Atina 1999
-Κεραμικές μορφές της Λέσβου, Σοφοκλή Κουτρή, Ίνδικτος, 1999
-Fatih Karagül, Çanakkale ve Midilli Adası Arası Seramik Öyküsü, Çanakkale Araştırmaları Türk Yıllığı, Sayı 14, 2013