7 Aralık 2012 tarihinde, İzmir'de Kızlarağası denilen çarşı kompleksinde gezerken, Tahir Taşkın'ın işlettiği 19 numaralı Nostalji Antik adlı bir eski eşya satıcısında rast geldiğim ve kendimce çok hoş olmasa da ilginç bulduğum bir örneği paylaşmak istedim. Malum bu sepet örgü görünümlü örnekler, geleneksel Çanakkale seramikleri arasında özel bir yere sahipler. Üretim zorluğu nedeniyle çok yoğun olarak karşılaşılmasa da, değişik örneklere zaman zaman rastlanılmakta. Yıllar önce Sanat tarihçi ve kolleksiyoner Ahmet Uslu'da buna benzer bir seramik görmüştüm. Ebat olarak daha büyük ve daha zarif çalışılmıştı. Tabağın ortassındaki parçada ise çok güzel bir tavus kuşu rölyefi bulunmaktaydı. Fotoğrafını çekememiş olmanın pişmanlığını yaşasam da, bu örnekte fotoğraf makinam yanımdaydı ve görüntü alabildim. Nihayetinde bu örneğin geniş kenarı 35 cm., kırıksız ve noksansız olup orta kısımda yer alan levha üzerinde, bir çift armut rölyefi bulunmakta. Armutlar dalında ve yine bir çift yaprakla birlikte betimlenmiş. Ayrıca bu rölyefin çevresinde 23 adet kabara bulunmakta. Tabağın gövdesini oluşturan fitiller ise içte 33, dışta ise 31 adet. Tabağın kenar bordüründe ise bitkisel kıvrımlı ve sürekli bir dekor yer almakta. Kenar bordürü ve merkez levhanın kalıp yöntemiyle çoğaltılarak kullanıldığı, tabak incelendiğinde çok belli oluyor. Yüzeyde sır altı astar uygulaması üzerine sarı ve yeşil ağırlıklı bir sır uygulanmış. Rölyeflerde ise sır aşınması mevcut. Bu tabak orjinalliği ile ne fiyat eder, müzayedeye çıksa ne fiyata yükselir bilemeyiz fakat satıcı tam olarak 1500 TL. fiyat istemekte.
12 Aralık 2011 Pazartesi
16 Kasım 2011 Çarşamba
ÇANAKKALE'DE WOLLASTONİT
Bu konuyu Çanakkale Değerleri Sempozyumu sonrası hazırlanan, değerler envanteri maddesi için yazdım. Seramikçiler için önemli olan wollastonit minerali, ne yazık ki, artık maden olarak işletilip, pazarlanmıyor.
DEĞERİN KISA ÖYKÜSÜ: Teorik olarak bileşimi %48,25 CaO ve %51,75 SiO2 den oluşan Wollastonit minerali, lifli doğal kalsiyum metasilikattır ( CaSiO3). Nadiren saf olarak bulunur. Sentetik olarak da üretilebilmektedir. Özgül ağırlığı 2,9 ; Mohs sertliği 4,5 ; erime noktası 1540 Co, molekül ağırlığı 116 dır. Hidroklorik asitle tepkimeye sokulduğunda kompozisyonu bozulmaz ve bileşimindeki silikatlardan jel oluşturmadan ayrılır. Pek çok endüstriyel kullanım alanında kendine yer bulabilmektedir. Özellikle seramik ve çimento sanayisinde önemli bir yeri vardır. Diğer kullanım alanları boya sanayi, plastik sanayii, cam sanayi, tarım işleridir. Yıllık tüketim miktarı yaklaşık 1300000 tondur. Seramik sanayisinde çamur ve sırların üretiminde kullanılabilen wollastonit, çamur bünyelerde eritici olarak görev alıp, pişme sıcaklığının düşürülebilmesini sağlar. Yapısında karbonat bulunmasına karşın, pişme sırasında gaz çıkışı gerçekleştirmez ve bu nedenle tek pişirim özelliğindeki çamurlarda bile rahatlıkla kullanılabilirler.
Wollastonit düşük ısılarda sinterleşebilen, yüksek ısıya dayanıklı, mekanik direnci yüksek, su emmesi kontrol edilebilen, rahatlıkla preslenebilen ve yalıtım özelliği olan bir mineraldir. Bazı kristalleri uzun dalga ultraviyole ışık altında floresan özellikler gösterir ve 1120 Co de genleşme katsayısı değişerek psuedowallastonite dönüşür. İlk kez 1935 yılında Kaliforniya’da (A.B.D.) çıkartılan monaklinik kristal sisteminde beyaz çubuk şekilli bir mineral olan ve Amerika Birleşik Devletlerinde 1952 yılından beri kullanılan wollastonit için 2. Dünya Savaşının sonuna dek ekonomik anlamda işletilmesiyle ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Rezervleri A.B.D., Rusya, Finlandiya, Romanya, İsveç, Meksika, Yugoslavya, Avustralya, Hindistan, kanada ve Türkiye (Çanakkale, Bursa, Balıkesir) de bulunmaktadır.
DEĞERİ KORUMA VE GELİŞTİRME STRATEJİSİ: Çanakkale’de Bayramiç Yeşiller Köyü, Çan Etili, Yenice Kurtlar Köyü Wollastonit yatakları bulunmaktadır. Kale Madencilik Bayramiç’de 1988 yılına kadar yalnızca kendi ihtiyacı için wollastonit ocağı işetmiştir ve ruhsat sorunları nedeniyle işletme kapanmıştır. 10 mikron wollastonitinin tonu 610 $ dır. Yurdunuzda şimdiye dek herhangi bir ihracat gerçekleştirilmediyse de yeterli miktardaki zengin rezerv varlığı, wollastonitin zenginleştirilmesiyle ciddi gelir getirebilecek bir ihracat kolu oluşturulabilir. Burada yerli üreticilerin sanayicilere talepte bulunarak işletmenlerin yeniden açılarak, zenginleştirme çalışmaları için yatırım yapılması gerekmektedir.
DEĞER STRATEJİSİNİ UYGULAYACAK KURUMLAR: Üniversite, Belediye, Valilik, Araştırma Merkezleri, Sanayi, M.T.A., KOBİ ler
ÇANAKKALE İÇİN SERAMİK ALANINDA CILIZ BİR ÜMİT IŞIĞI
15 Kasım 2011 Salı
ASSOS NEKROPOLÜNDE BULUNAN BİR PİTHOS RESTORASYONU
Assos arkeolojik kazısında restoratör olarak görev yaptığım 1995 senesinde gerçekleştirdiğim restorasyon projesi ve sonuçlarıdır:
Uygulamalı araştırma projesindeki amaç, 1994 yılında Assos arkeolojik kazısında Nekropol alanındaki K VII f-k/1-5 açmasında 08.08.1994 yılında bulunan ve restore edilecek bir pithosla (GR 5) (Resim 6: Fatih Karagül) ilgili temel bazı bilgileri aktarmak, küçük bir uygulama ve kısa bir araştırma nasıl yapılır konusunu restoratörlere ve genç öğrenci aktararak fikir verici olmaktır.
Tabi ki kazı alanlarının kısıtlı imkanları ile çok fazla test ve analiz yapmak mümkün olmamaktadır. Ancak özel izinler ile, üniversite ya da devlete ait hatta kimi özel laboratuvarlarda daha derinlemesine analizler de yapılabilir. Örneğin seramiklerin kesit analizleri, XRD, DTA ve renk analizleri gibi. Tabi ki bu veriler de o seramiklerin bünye, sır yapıları, yaklaşık pişirim dereceleri hakkında fikir verebilmektedir.
Pithoi arkeolojide pithos kelimesinin çoğulu olarak kullanılan bir kelime olup, pithos için ise şu tanım yapılabilir: Su ve erzak depolama işlevi dışında mezar kabı olarak da kullanıldığı saptanan bu küpler, genellikle büyük boyda, kaba hamurlu, kalın cidarlı çömlek tipinde kaplar olup, yabancı yayınlarda Yunanca kökenli “Pithos” ( Resim 6) adı ile anılırlar (ÖKSE, A. Tuba; Önasya Arkeolojisi Seramik Terimleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1993, İstanbul,sf:55). 1981 yılından beri Prof. Dr. Ümit Serdaroğlu tarafından gerçekleştirilen nekropol alanındaki kazılarda pek çok dönem ve bu dönemlerde kullanılmış farklı mezar tipleri ortaya çıkarılmıştır. Arkaik dönemden Roma çağına kadar kullanılmış olan nekropol alanı, dönem farklılıklarını mezar tipleriyle çok iyi bir şekilde yansıtmaktadır.
MEZAR TİPLERİ: Roma Çağı mezar mimarisi kendinden önceki dönemlere göre çok gelişmiş ve üst seviyededir. Özellikle aile mezarları ve beşik tonoz örtülü sivri çatılı kapaklı tek parça kaya oyma (andezit) lahitler gelişimlerinin son noktasını temsil etmektedir. M.S. 2. ve 3.yy larda beşik tonozlu tek ve çift odalı mezar anıtları da yapılmıştır (SERDAROĞLU, Prof. Dr. Ümit, Assos, Arkeoloji ve Sanat yayınları, 1996, İstanbul, sf:42). Bu büyük boyutlu lahitlerin bazıları yükseltilmiş podyumlar üzerinde yer almaktadırlar. MÖ. 4. yy - 1. yy arasına tarihlendirilen lahitler ise Roma Çağı’ndakilere göre daha sade kalmaktadırlar. Basit yapılı ve düz kapaklı bu tip tek parça lahitlerin üzerleri toprakla örtülüdür. MÖ. 5. yy a ait olan mezarlar ise çok parçalı taşlardan şekillendirilmişlerdir. Bu katın altında ise MÖ. 6. yy. (Asia Minor, Studien Band 5, Tido Janßen, Ausgrabungen in Assos 1990, Bonn, sf:103-106) Arkaik döneme tarihlendirilen pithos ve urna (yakılan ölülerin küllerinin içine konulup, ağızlarının kylix gibi seramik kaplarla kapatılıp gömüldükleri kaplara verilen ortak ad) mezarlar yer almaktadır [Resim 2: (SERDAROĞLU, Prof. Dr. Ümit, Age, sf:55)]. Pithos mezar olarak kullanılan bu büyük boyutlu küplere ölüler 1 yada 2 kişi olarak düz, hoker (ana karnındaki fetüsün pozisyonu) yada yarı hoker duruşunda yerleştirilmişlerdir. Küplerin ağızları ise büyük boyutlu seramik kaplar ya da taş levhalarla kapatılmışlardır. Küplerin duruşu, ölülerin başlarının pithosun ağız kısmına göre yerleştirilmesi ve ağızlarının düz bir taşla kapak olarak kapatılışı pek çok yerde görüldüğü gibi (MÖ.2600-2450 Truva 2. katman (Asia Minor, Age, sf:103-106), MÖ.3000-2000 Eski Tunç Çağı Kalınkaya (ÖZGÜÇ, Tahsin;İnandıktepe, T.T.K. Basımevi, Ankara,1988, XVII) ; bazılarının ağızlarının içinde genişce kapak yerleri de vardır (ÖZGÜÇ, Tahsin; Maşathöyük II, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1982, sf: 63). Anadolu’da pek çok yörede, sanki doğacak çocuğu çevreleyen ana rahmine benzercesine, küpün çeperleri tarafından çevrelenmiş hoker duruşundaki cestler, ölü hediyeleriyle birlikte, toplum inançlarına göre belirli mekanlara yerleştirilmekteydiler. Ölüler Hitit’lerde sedirlerin altına gömülürken (ÖZGÜÇ, Tahsin;İnandıktepe, Age, XVII), Yunan uygarlığında ise nekropol alanları seçilmiştir. Bu ölü gömme metodu, MÖ. 2200 den itibaren Anadolu, Ege, Kıta Yunanistan, Sicilya, Karadeniz ve Kıbrıs’ta da görülür (Asia Minor, Age, sf:103-106).
ÇEŞİTLİLİK VE KULLANIM ALANLARI: Bu küpler pithos mezar olarak kullanılmadan önce muhtemelen başka amaçlar için de kullanılmış olabilirler. Bu düşünceyi doğrulayacak olan bir örnek 1990 kazısında ortaya çıkarılan CX karesindeki 17 nolu pithostur [Resim:1 (SERDAROĞLU, Prof. Dr. Ümit, Age, sf:42)]. Bu pithosun yüzeyinde kurşun kenet izleri bulunmuştur (Asia Minor, Age, sf:103-106). Bu izler pithosun daha önce kullanılırken kırıldığını ve tekrar kullanıma kazandırılıp, son olarak ise mezar amacıyla kullanıldığını ortaya koymaktadır. Bu şekilde kurşun kenetlerle restore edilip tekrar kullanıma sunulan örnekler yalnız bu yörede ve pithos mezarlarla sınırlı olmayıp farklı seramik malzemeler ve farklı antik merkezlerde de görülmektedir. Assos’ta bulunmuş olan MÖ. 6. yy a ait olan bir yonca ağızlı sürahide [Resim:3 (SERDAROĞLU, Prof. Dr. Ümit, Age, sf:52 )] ve Oryantalizan anforada da yine kurşun kenet delikleri görülmektedir . Hatta adı geçen Oryantalizan örnek üzerinde tamir sonucu yerleştirilmiş olan kurşun parçacıkları, sağlam bir şekilde yerlerinde durmaktadır. Pithosların farklı bir amaç için kullanıldıklarını yüzeylerinin incelenmesinden bile anlayabiliriz. Öyle ki bazıları çok fazla aşınmışlardır. Bunlara örnek olarak ise Assos dışından, Gabalou Etolya’dan Protogeometrik (MÖ. 1000-875) Pithoslar gösterilebilir. Bu örnekler mezar amacından önce kırılmış ve yüzeyleri çok yıpranmışlardır (Asia Minor, Age, sf:103-106). Ayrıca Eski İzmir yerleşmesindeki Subgeometrik (MÖ.675-640) döneme ait XXXIV no lu odadaki bir çok büyük pithos, buranın bir kiler olduğunu açıklamaktadır (AKURGAL, Ekrem; Eski İzmir I, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1993, sf:23) ve bunlar da gıda maddelerini depolamak için kullanılmışlardır. Dekorlu pithos örnekler kökende mezar kapları olarak üretilip kullanılmamışlardır. Buna neden olarak bu örneklerin, mezarlıklar dışında ev alanlarında bulunmalarından anlıyoruz. Bu pithos örnekleri MÖ. 8-6 yy arasında Girit, Rodos, Tenos ve Biotien’de görülmüştür (Asia Minor, Age, sf:103-106).
BULUNTULAR VE TARİHLENDİRME: Mezar amaçlı kullanılan pithos örneklerinden, içinde oldukları dönem ve uygarlıklara göre farklı tiplerde mezar hediyeleri bulunmaktadır. Anadolu’da özellikle mezar olarak kullanılan pithoslar, ölü hediyeleri ve çeşitlilik açısından zengin örnekler sunarlar. Eski Tunç Çağı’ndan (MÖ. 3000-2000) Kalınkaya yerleşmesinde ev tabanlarına yerleştirilmiş ve taş kapaklarla örtülü pithoslar bulunmuştur. Bu mezarlar Orta Anadolu’nun bu çağında çok yaygındır. Pithoslardan bulunan hediyeler tunçtan basit güneş kursları, hayvan figürinleri, seramik idoller, seramik kaplar, boncuk ve düğmeler, savaş aletleridir. Altın ve gümüş hediyelere rastlanmaz. Hediyelerin çoğunun benzerlerini Alacahöyük mezarlarında da bulmak mümkündür (ÖZGÜÇ, Tahsin;İnandıktepe, Age, XVII). Assos’ta ki pithoslardan gelme mezar hediyeleri ise seramik eserler ağırlıkta olmak üzere, gümüş ve bronz takılar, striglis [Resim:5 (SERDAROĞLU, Prof. Dr. Ümit, Age, sf: 63)], iğne gibi objelerdir. Buluntular Helenistik dönem lahitlerindeki kadar zengin olmasa da, 1994 kazısında, K VII açması 5 no’lu mezardan bulunan Gordion Kylixi (MÖ.6. yy ilk yarısı) gibi nadide seramiklere de rastlamak olasıdır [Resim:6 (SERDAROĞLU, Prof. Dr. Ümit, Age, sf:52)]. Buluntular sayesinde de tarihlendirmeler sağlıklı bir biçimde yapılabilmektedir. Ayrıca pithos mezarların tabakalanmada en altta bulunuşları ve belirli bir düzen içinde yerleştirilmeleri de fikir vericidir; lahitlerin pithos mezarların üzerlerinde yer almaları sonucunda 6. yy. ın 1. yarısından itibaren Assos’ta pithos ölü gömme geleneği, yerini lahit gömülere bırakmıştır. 1994 Döneminde gerçekleştirilen Assos arkeolojik kazılarında, nekropol alanında 6 adet pithos bulunmuştur. Nekropol alanındaki A VII açmasında 4 adet, K VII açmasında 2 adet bulunan bu pithoslar farklı özellikler göstermektedirler. Aryballos erkeklere ait bir koku kabı olduğundan, striglis ise sporcu erkeklerin kullandıkları bir tür metal kaşık olduğundan, GR 3 ve GR 18 pithoslarındaki cesetlerin erkeklere ait olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca dikkat edilirse bu iki pithos en uzun ilk 3 pithos arasında da yer almaktadır. Bu da erkeklerin kadınlara göre daha uzun boylu olmalarından kaynaklanmış olabilir. Buradan çıkan sonuçla 192 cm yüksekliğindeki GR 10 pithosu, içlerinde en uzunu olduğundan, içinde bulunan cesedin de bir erkeğe ait olduğu düşünülebilir. 161 cm yüksekliğindeki GR 15, pithosların içinde en kısa oluşu ve mezar hediyesi olarak da küpe ve bilezik sunması bakımından bunun bir kadına ait olma ihtimali kuvvetlidir.
ANALİZ: Pithos örneklerden alınan küçük parçacıklar üzerinde su emme testi yapılmasına karar verilmiştir. Bu doğrultuda hassas terazide ilk tartımları yapılan parçalar 12 saat suda bekletilmiş ve sonra ikinci kez tartılmışlardır. Aradaki farka göre hesaplama yapılıp seramiklerin % su emmeleri saptanmıştır. Su emme (porosite) seramiklerde belirli faktörlere bağlıdır. Kalınlık, sinterleşme, malzeme yapısı ve dolayısıyla gözeneklilik bunların en önemlileridir. Kalınlık hacmi etkiler fazla hacim de daha fazla su emer. Sinterleşme pişirimle bağlantılıdır, seramikler ne kadar yüksek derecede pişirilirse o kadar az su çeker. Malzeme yapısı sinterleşmeyi etkiler, seramik bünyede bulunan alkaliler ve Fe2O3 pişirim sırasında eritici rol oynadığından, malzeme daha iyi pekişip az su çeker. Ayrıca yine seramik karışımında kullanılan organik malzemeler, pişirim sırasında yanıp yok olduğundan, yerleri boşluklar (poros) olarak çamur yapısında yer alır ve eğer yüksek derecede sinterleşme gerçekleşmezse porositeyi artırır. Örnekler incelendiğinde su emmenin malzeme kalınlığıyla bağlantısı olmadığı görülmüştür. 1.80 cm. et kalınlığındaki GR 18 %14,30 su emerken, aynı kalınlıktaki GR 17 % 12,50 su emmektedir ve aralarında %1,80 lik su emme farkı bulunmaktadır. 2,70 cm. kalınlığındaki GR 5 ise %13,80 su emerek, kendisinden 0,90 cm. ince olan GR 18 den bile % 0,50 daha az su emmektedir. Bu durumda kalın olan benzer seramiğin daha fazla su emmesi beklenirken saptamalar sonucu, tutarsızlıklar görülmüştür. Aralarındaki farklılıkların kalınlıktan kaynaklanmadığı saptanmış ve farklı nedenler üzerinde durulmuştur. Tüm bu incelemeler sonucunda % 12,5 su emmesi olan GR 17 diğer örneklere göre yumuşak olmasına rağmen, küçük ve az gözenekli oluşu, büyük ve çok miktarda şamot-taşcık, az miktarda kireç içermesi, 800-1000 0C lik pişimiyle diğer örneklere göre daha sağlıklı sonuçlar vermiştir. Diğer örnekler çelişkili verileriyle tutarlı bir kıyaslama imkanı yaratmamaktadırlarlar.
Kaynakça
-AKURGAL, Ekrem; Eski İzmir I, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1993
-Asia Minor, Studien Band 5, Tido Janßen, Ausgrabungen in Assos 1990, Bonn
-ÖKSE, A. Tuba; Önasya Arkeolojisi Seramik Terimleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1993, İstanbul,sf:55
-ÖZGÜÇ, Tahsin;İnandıktepe, T.T.K. Basımevi, Ankara,1988
-ÖZGÜÇ, Tahsin; Maşathöyük II, T.T.K. Basımevi, Ankara, 1982
-SERDAROĞLU, Prof. Dr. Ümit, Assos, Arkeoloji ve Sanat yayınları, 1996, İstanbul
14 Kasım 2011 Pazartesi
SİNGAPUR'LU SERAMİKÇİLERDEN BİR SEÇKİ
7 Kasım 2011 Pazartesi
ÇANAKKALE'Lİ ÜRETİCİLERE FONKSİYONEL ÖNERMELER
1 Kasım 2011 Salı
BODRUM KALESİ'NDE AMPHORA KOLEKSİYONU
31 Ekim 2011 Pazartesi
OBSİDYEN-ÇAKMAKTAŞI YONTUCULUĞU
30 Ekim 2011 Pazar
YAVELLER KÖYÜ VE ÇÖMLEKÇİ NACİYE ÇETİN
DIMITROS STAMATIS'TEN ÖRDEK BAŞLI TESTİ
Midilli adasında 2008 yılında katıldığım 13.Panlesvian seramik segisinde, çalışmasını fotoğrafladığım seramikçi Dimitros Stamatis'e ait bu seramik, geleneksel Çanakkale seramiklerinden ördek başlı testiler ile çok benzeşmekte (detaylarda farklılıklar olması normal bir durum). Çanakkale'lerden biçimsel olarak neredeyse farkı bulunmayan bu örnek, aplikasyonları ile de benzerlik göstermekte. Yalnız bu seramiklerin genelinde olup da Çanakkale'lerde bulunmayan önemli bir özellik mevcut. Bu da, sır altında renkli fırça dekorlarının kullanılıyor oluşu. Adada karşılaştığım ve Çanakkale benzeri seramikler üreten seramikçilerin tümünde bu ortak özellik mevcut. Bu testi yüzeyinde bulunan rozet kabartmaları ya da diğer unsurlar, kısmen ortak özellikler içermekte. Fakat sıraltı dekorda kullanılan zeytin ve zeytin dalı motifi, Çanakkale örneklerinde karşılaşmadığımız bir tema.
ÇANAKKALE İBRİK
GELENEKSEL ÇANAKKALE SERAMİKLERİ KURSLARI
ÇORUM'DA ÇANAKKALE SERAMİKLERİ
4 Ekim 2011 Salı
SERAMİK NAR VE GELİŞİMİ
2007 Yılında Yunanistan'ın Midilli Adasında düzenlenen 12.Panlesvian Seramik Fuarı sergisine katıldım. Bu vesile ile Seramikçi Yıldız Aker ve eşi, beni ve gurubumuzu önemli bazı seramik atölyelerine götürmüştü. Bunlardan birisi de Yannis Hatziyannis atölyesi idi. Ustanın dedeleri zamanında Biga'dan adaya göç etmişler ve oğlu Dimitri'de seramikçiliği sürdürmekte. Ziyaret sırasında Dimitri bana kendi ürettikleri kırmızı sırlı bir seramik narı hediye ettii. Kırmızı sırın üzerinde ise beyaz sırla çizgisel dekorlar yer almakta. Yıllar sonra Esen Hanım atölyesini Çanakkale'de açınca, ben de kendisine üretiminde fikir verici olabilir diye, Midilli'den toplayarak getirdiğim bazı seramikleri ödünç verdim ve bunların arasında o nar da bulunmaktaydı (Bkz: 2. fotoğraf ortadaki nar). Kısa sürede bu fikirden yaralanan Esen Hanım kendine has narları seri olarak çömlekçi çarkında üretmeye başladı. O yaz sezonunda çok iyi satış yapan bu narlar, hemen çevredeki uyanık diğer üreticiler tarafından kopyalandı. Kalıpla üreten de oldu, ajurlusunu yapan da. Kapaklısını üreten de oldu, çinisini yapan da. En son Paşabahçe mağzasında camdan boy boy olanlarını da gördüm. Nar kimsenin daha önce yaygın olarak üretip satmadığı bir form iken, geçen yıllarla beraber fazlasıyla popülerleşti. Hatta uyanık bir girişimci Kütahya'dan bu formun tescilini dahi almaya kalkmış. Yalnız akıl edemediği şey ise nar, Tanrının yarattığı bir meyvedir ve tasarım, üretim hakkı bir kişiye ait olamaz. Tabi ki bu işin ucunda para olunca akan sular bile durur. İnsanları yanlış yapmamaları için uyarıyor, eğer bu form için tescil almaya kalkışırlarsa hakikaten basit ve adi bir tutum sergileyeceklerini vurguluyorum. Narlar son duruma geldikten sonra, Esen Hanım yeni bir girişimle, bu formdan yararlanarak, yaptığı küçük ilavelerle, biçimi kuş şekline dönüştürdü. Son ziyaretlerimden birinde, atölyesinde bu görüntüleri çektim (üst fotoğraf). Bence hoş ve sade bir yorumlama. Ayrıca da çok şirin ve sempatik. Küçük boyutlu ürünlerin durumuna daha önce ıslık çalan seramik örneklerimde değinmiştim. Bu biçimler de küçük oluşlarıyla turistler için hediyelik eşya anlamında tutulabileceğini düşündüğüm örnekler. Umarım bu kez de birisi, belki Kütahya ya da İzmir veya başka bir yerden bu kuş formlarının tescilini almaya kalkmaz. 2012 itibarıyla narlar, hala üreticilerine kazandırmaya devam ediyor. En son İstanbul'da bir mağazada raku pişirimi yapılmış bir narın 60 TL. ye satıldığını gördüm. Cam örnekler ise daha da fiyatlı. Kütahya'da bir seramik fabrikasında çalışan eski bir öğrencim ise sürekli nar kalıbı ürettiğini söyleyince gerçekten şaşırdım. Seramik piyasasında bilinçli bir zorlama ile empoze edip nar üretmeye teşvik etsek bile üreticilerden böylesi bir üretim hızı beklemem saflık olacak iken, günümüzdeki üretim potansiyeli hakikaten şaşırtıcı. İstanbul Arkeoloji Müzesindeki hediyelik satış mağazasındaki yetkiliyle görüştüm. Raflarındaki narı neden sattıklarını merak ettim. Daha öncesinde satıştaki tüm ürünlerin müzedeki ürünlerle bağlantılı olduğunu söylemişti. Nar örneği ise buna dahil olmasa da evrensel anlamda bereketi simgelediğinden böyle bir uygulamaya gidilmiş. Güzel bir cevap sayılabilir, maksat satış olsun.
Ne var ki nar üretimindeki gidişat öyle bir boyuta varmış durumda ki; açıkçası bu durumu kınadığımı da belirtmek durumundayım. Hakikaten toplum olarak neyi nasıl tüketmemiz gerektiği tam olarak kavrayamıyoruz. Canım nar meyvesi ne hallere düştü. Yine de sevinmek gerekir, seramik kaftanların hali daha içler acısı.
10 Ağustos 2011 Çarşamba
İLHAN OYTUN SOHBETİ
30 Haziran 2011 Perşembe
ÜSKÜFÇÜ GEZİSİ
27 Haziran 2011 Pazartesi
ÇANAKKALE KENTİ'NİN NİTELİKSİZ SERAMİKLERİ
25 Haziran 2011 Cumartesi
ADALAR ÜSLUBU BİR ÖRNEK
ASSOS'TAN BİR PARÇA
1995 yılı kazı döneminde görev aldığım yaz ayında, Assos'un limanında yer alan antik liman kalıntısı çevresinde yüzerken bulduğum ve yıllardır diğer seramiklerimin arasına karışmış bulunan bu parçayı buradan tanıtmak istedim. Seramik bir tabağa ait olduğu belli olan bu parça her ne kadar kırık da olsa, elde kalan kısmı bile bizlere bir takım veriler sunmakta. Şöyle ki; ilk olarak bu limandan geleneksel Çanakkale seramiği ticareti yapıldığını söyleyebiliriz. Buna neden olarak da, yine bu antik liaman çevresinde bulunan batıkların varlığı kaynak oluşturmaktadır. Muhtelif zamanlarda yaptığım farklı dalışlarda farklı parçalar bulduğumu da eklemek isterim. Fakat bu parça hem astar dekorlu hem de sırlı oluşu ile önemli bir örnek. Sıraltı akıtma astar dekorlu olan bu parçada kurşunlu sır kullanılmış olup, açık tonda şeffaf bir yeşil renge sahip. Muhtemelen bakır oksit ile renklendirilmiş bu örnek tipik geç dönem Çanakkale seramikleri özelliklerini sunmakta. Ayak çapı 7,5 cm olan tabağın yüzeyinde kısmi olarak tragana olarak adlandırılan deniz kabuklularının bulunduğu görülmekte.